1 Mayıs 2020 Cuma
BANA ARTIK " SEN " DİYEBİLİRSİN
Kelebekler uçuşurken yüreğimde, onun ılık soluğu, "You can call me now!" Diyen sesi kulağımın içinden beynime, oradan da yüreğime doğru yol aldığını öyle yoğun hissediyordum ki...
Ürperdim, baştan aşağı!
O an, az kalsın elimdeki minik kağıt destesini elimden düşürmek üzereydim.
Başımı tekrardan ona yavaşça kaldırıp gözlerindeki beni, okumak istemiştim, o an!
Gülen gözleri, bir çelik keskinliğinde beni izlemekteydi.
Yutkundum.
Ona hafif bir gülüş uzatıp alkışların sahiplerinin yüzlerine kondurmuştum yüzümdeki ışıltıyı.
Alkışların arasında birkaç ses yükselmişti salonda:
“Hocam poliçe satışımız ile ilintili midir bu yapacağınız test?”
“Evet, İlintili çünkü bu test “SİZİ” çok detaylı eni-konu ele verecektir. “
“İlintili, Çünkü her birey hem kendi, hem de karşısında, birlikte yaşadığı kişinin zihnini merak eder. Örneğin siz hiç yeni başlamış bir ilişkinin sizi nereye kadar sürükleyeceğini? Veya sevgilinizin zihninden geçenleri, hiç keşfetmek istemez misiniz?”
Menejerimizin verdiği yanıt salondakileri tatmin etmişti ki başka ses yükselmemişti.
Tek tek kağıtları dağıtırken tepegözün yansıttığı beyaz ekranda test sorularına ilişti gözlerim.
Test altı aşamalı psiko_felsefi içerikliydi. Yanıtlar, basitti. Kolayca verebileceğimiz sorulardan oluşuyordu. Kısa sorulara zevkle yanıt vermiştim.
Şimdi o testi sizlere de sormamı ister misiniz?
İstersiniz tabi ki. Zira hepimizin içinde keşfedilmeyi bekleyen, anlaşılmayı, anlamak, bilmek istediklerimiz sırlar dünyası vardır.
Bunu neden, niçin yapıyorduk?
Belki de o sırlarla yüzleşmek istemediğimizden, belki de " o, şu, bu ne der?" Kaygılarıyla bilinçaltımıza öteler, bilinçüstü ninnilerle uyutuyorduk.
Böylece ruhumuzu üşütüp nezleye tutulmasını istemiyorduk. Aksi halde kendimize tuğlalar örüp tüm evrene kapatacaktık.
Ruhunun üşüdüğünü hisseden insan artık bir daha bunu unutamaz. İşte geçmişte edindiğimiz kimi acı/tatlı deneyimlerimiz bize küçük testlerle ışık tutuyor.
Kişilik zırhımızın delinmeden, o tozlu zihnimizde keyifle yolalıp ilerlemek, tıpkı uzun süreli kapalı kalmış bir evin tavanarasında saklı kalan sandıktaki anılar gibidir.
Kısacası söz yerini biliyor. O gizleri empati yoluyla gün yüzüne çıkartacak anahtarsa, "SİZ'İN" elinizdedir.
Bu test, aynı zamanda, dünyamızı kabus ötesi bir, “ölüm korkusuyla” sarıp sarmalayan, zayıf olanın Azrail’i Kovit-19 Virüsünden dolayı kendimizi karantinaya aldığımız, şu günlerimizde ilaç gibi gelecektir ruhumuza.
Gelelim mini testimize:
...Hafta sonu evinizde yatağınıza uzanmış, televizyonda en sevdiğiniz filme dalmış izlerken, kapınız çalınıyor. Aniden yataktan sıçrıyorsunuz! “Kim bu saatte gelen?” diyor, kapıyı açıyorsunuz. Kapıyı açtığınızda asıl şoku yaşıyorsunuz!
Eşikte iki hayvan durmaktadır. Ağızlarında birer zarf tutmaktadır. Zarfları usulca alıyorsunuz. İki mektup size yazılmış, geleceğe dair. Birini açıyor, okuyorsunuz.
Sizi mutlu bir gelecek beklediğini yazarken, İkinci mektupta felaketleri ve mutsuz bir geleceği yazıyor. İşte o anda size şöyle bir soru sorulacak:
“Aşağıdaki hayvanlardan hangisi size iyi haberi, hangisi kötü haberi getirdi?”
Sadece iki hayvanı seçeceksiniz.
1-Kaplan
2- Kuzu
3- Köpek
4- Papağan
5- Kaplumbağa
...
Bir insanın seçtiği eş, onun geleceğini yakından etkiler. Bu ister iş ortağı olsun, ister ev arkadaşı, ister sevgilisi, ve isterse evleneceği insan olsun, onun ileride yaşacağı ya kabusu olacaktır ya da mutluluğu.
Niçin hayvanlar seçilidir bu testte?
Sorusunun yanıtı ise biz doğa ile ilintili birlikte bir yaşam sürüyoruz. Hayvanlarla ilgili olumlu/olumsuz düşünceleriniz; psikolojik açıdan zengin ve bilinç_altınızdaki karmaşalar hakkında bizlere ipuçları sunar.
Hayat senaryomuz çoktan yazılmış olsa bile birey tercihleriyle yaşayacaktır. Size mutluluk mesajı getiren hayvan, ideal eş/ortak/sevgili olarak düşündüğünüz kişiyi temsil etmektedir.
Felaket habercisi olan hayvansa; sizi o derin kuytu karanlıklara sürüklemesinden korktuğunuz kişiyi temsil eder.
Sonuçları bu yazımın altındaki yorumlara yazacağım. Böylece katılımlarınızla yazımı zengin kılacaksınız, aynı zamanda okur/yazar bağını kurmuş olacağız.
Ha, bir de şu var ki, yazmadan bu yazıma son veremem:
Kimse mükemmel değildir. Bizler, hayat deryasında hedefe ulaşmaya çalışan yüzücüleriz.
Eğer herkes o zorlu dalgaları kulaçlayabilseydi, hedef bu kadar önemli olmazdı.
Çünkü elde edildikten sonra değerler küçülüyor. Önemsizleşiyor.
Şairin söylemiyle:
" Eğer kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi!"
Bir sonra ki yazımda buluşmak ümidiyle.
Haydi size kolay gelsin.
Emine Pişiren / Kocaeli
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder