ATATÜRK VE ORMAN AŞKI
Yıl 1980...
Yer İstanbul Taksim Atatürk Kültür Merkezi...
İstanbul Opera Ve Bale Müdürlerimizden Sedat İçgören Bey, bizzat bir sohbet esnasında anlatmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı sonrası yurdumuzun her şehrini tek tek silah arkadaşları, kurmayları, heyetiyle gezmektedir.
Her şehir yanmış kül olmuştur. Ne ev, ne işyeri, ne tarla ve ne de ormanlar kalmıştır.
Düşmanlar kaçarken bile yurdumuzu ateşe vermiş, yakarak kaçmıştır.
Şehirleri gezen, halkın dertlerini, isteklerinin neler olduğunu dinleyen, tespit eder. Yine bir şehir gezisine çıkmıştır ulu önderimiz; Balkan göçmenlerinin yoğun olduğu Tekirdağ, Trakya 1923 ve 1937 yılları arasında birkaç kez ziyaret etmiştir. Yine Trakya gezisinde halkı, köylüyü dinledikten sonra halka şöyle seslenmiştir:
" Çok çalışkan, üretken Tekirdağ'ın güzel insanları. Düşman işgali sonrası elde ettiğimiz yanmış, kül olmuş topraklarımız, sizin emeklerinize yeniden yeşillenecektir. Ağaçlar tıpkı çocuklarımız gibidir. Onlar nefes aldığımız ciğerlerimizdir. Bugün görüyorum ki, güzel Tekirdağ'ımız sizin ellerinize muhtaçtır. İsteklerinizi tek tek not ettim. İnşallah hepsini gerçekleştireceğiz.
Ama benim de sizden bir ricam olacaktır. Bir sene sonra yeniden topraklarınızı ziyaret etmeye geleceğim. Geldiğimde her birinizin birer çocuğunuzun doğmuş, büyümüş olduğunu görmek istiyorum..."
Konuşmasını yapmış, kurak bölgelerde dolaşmış ve gitmiştir.
Bir yıl sonra ulu önderimiz sözünde durmuştur. Aynı bölgeye tekrar gelir Atatürk, ama görmüştür ki, yemyeşil ekili tarlalar, sarı günebakanlarla ekili birçok tarlalar vardır. her bir Tekirdağlının kucağında elinden tuttuğu çocukları ile meydanları doldurmuştur.
Ama tek bir ağaç dikilmemiştir.
Kürsüden halka konuşur:
" Ben sözümde durdum. Benden isteklerinizi tek tek yerine getirdim. Ama görüyorum ki, siz benim isteğimi yerine getirmemişsiniz! Hani her biriniz bir çocuk yetiştirecektiniz?"
İşte tam o esnada Atatürk'ün beklemediği bir durum gelişir. Onu dinlemek için toplanmış Tekirdağlılar kucaklarında tuttukları çocuklarını havaya kaldırıp Atatürk'e gösterirler.
" Bizde sözümüzü tuttuk. İşte büyüttüğümüz çocuklarımız..."
Yanlış anlaşıldığını anlayan Mustafa Kemal Atatürk,
"...Yeşil görmeyen gözler renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle ağaçlandırınız ki, görmeyenler bile yeşillikler arasında olduğunu anlasın.”
O gün bir ağacın, bir insan ki kadar kıymetli olduğunu anlatır. Bir yıl sonra geldiğinde de Tekirdağlılar sözünde durmuşlardır.
Atatürk her yeri yeşil ve insan boyunda yetişmiş ağaçları görür. Mutlu olur...
Bu tarihi değerdeki anlamı anektodu bize anlatmış Sedat İçgören hocamız ışık içinde uyusun.
.
Yine size Kültür Bakanlığımızın basımı iki cildlik Atatürk ve Hayatı adlı kitaptan alıntı aktarmak istiyorum.
" Atatürk, 21 Ağustos 1929'da Bursa'ya gitmek üzere İstanbul'dan Ertuğrul yatıyla yola çıkar. Yalova sahillerinden geçerken kıyıda muhteşem bir Çınar ağacı görür. Karaya çıkarak Çınar ağacının yanına gider, ağacı okşar, sever ve gölgesinde dinlenir. Çınar ağaçlarına eskiden beri hayran olan Atatürk ağacın yakınında bir ev yapılmasını ister. Orada kısa sürede bir ev yapılır. Atamız kaplıcalarıyla ünlü Yalova'ya zaman zaman dinlenmek için geldiğinde o evde kalır. O evi bugün Yalova Atatürk Köşkü adıyla biliyoruz.
Atatürk, evde dinlendiği bir gün, bahçıvanın köşkün yanındaki Çınarın bir dalını kesmeye çalıştığını görür. Bahçıvanın çalışmasını durdurur ve neden o dalı kesmek istediğini sorar. Bahçıvan, dalın binanın duvarına dayandığını, daha da uzarsa içeri gireceğini söyler. Atatürk bu cevabı beğenmez. Biraz düşünür ve der ki: Ağacın bu dalı kesilmeyecek, bina kaydırılarak ağaçtan uzaklaştırılacak! Oradakiler, gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünen bu karar karşısında şaşkına dönerler.
Binanın kaydırılmasını İstanbul Belediyesi yapacaktır. Bu iş için görevlendirilen Başmühendis Ali Galip Alnar ekibiyle Yalova'ya gelerek çalışmaya başlar. Önce binanın çevresi temel seviyesine kadar kazılır. Sonra çelik raylar binanın altına sabırla yerleştirilir. Bina 3 gün içinde yaklaşık olarak 4,80 metre kaydırılır. Çalışmaları başında sonuna kadar takip eden Atatürk çok mutlu ve gururludur. Ağaçları böylesine seven Atatürk orada bulunanlarla birlikte keyifle kahvesini yudumlar."
İşte böylesi bir ağaç sevgisi vardır gönlünde. Bir o kadar da merhametli, müşfiktir yüreği. Demiş ki;
" Ağaç, çiçek ve yeşillik uygarlık demektir.”
.
Koskoca Orman Bakanlığımız var. Çalışanları var. Masaları var. Özel kalemleri var. Müsteşarları var. Var da var...
Neden ormanlarımızda acil durumlarda kullanılacak su depolarımız yok?
Hiç mi belli başlı noktalarda yangın söndürme su artezyenleri açılmadı?
Bu nedenle helikopterler denizlerden gidip gelip zaman kaybetmiyor mu?
Hiç evden taşıma suyla yangın söner mi?
Hiç mi düşünemedi ormancılar?
Orman koruyucuları hani neredeler?
Niçin pikniğe izin verilir?
Neden her piknik sonrası toplanmaz o çöpler, şişeler, vs...
Düşünemediler mi, bir ağacın bir insan hayatından daha değerli olabileceğini?
Atatürk'ün yurdun her köşesini gezdiği o ilk yıllarımızda ne orman bakanlığımız, ne tarım bakanlığımız vardı. Ama köylüyü, çiftçiyi bire bir dinleyip, söz verdiğini tutmakta olan onurlu, güçlü bir irade ve otoriteye sahip saygın bir liderimiz vardı.
Çok kısa bir sürede toparladı bu vatanı, küllerinden yeniden bir Türkiye doğmuştu.
Ve son sözü Ulu önderimize bırakıyorum:
“Ormansız ve ağaçsız toprak vatan değildir.”
Aziz ruhunun önünde saygıyla eğiliyorum.
Emine Pişiren /Akçay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder