Salonda beni dinlemek için gelmiş 150 Lise öğrencisi oturmaktaydı. Her biri yanındakiyle fısıldaşıp konuşmaktaydı. Söyleşi yapacağım salondaki uğultuyu dindiremezsem, sesimi öğrencilere duyurmam imkansız olacaktı. Bu nedenle onların dikkatlerini önce tek bir soruyla kendi üzerime odaklamak istemiştim:
"Arkadaşlar size tek bir soru soracağım. Ama soracağım soruya tek bir yanıt vermenizi istiyorum."
Salondaki uğultu bir anda azalmış, yerini sessizliğe bırakmıştı. Bu geçici anlık tepki, benim için ilk olumlu işaretti. Tabi birkaç öğrenci " Sorun hocam," diyerek bana eşlik etmişlerdi.
" Gerçekleşmesini en çok istediğiniz bir hayaliniz var mı?"
Kimi;
"Son model bir arabam olsun,"
" Yeni bir cep telim olsun,"
"Bir işim, bir sevgilim olsun,"
"Paris'de yaşamak isterdim,"
" Farklı bir ülkede farklı bir insan olmak isterdim,
" Bir an önce okul hayatının bitmesinin," hayalini kurmaktaydı.
Vs...vs...vs...
İçlerinden biri bana öyle bir soru sordu ki, onun hayata o öfke kusan bakışlarını bugün bile unutmam mümkün değildir.
"Hocam, benim hayalim çok özel. Bu nedenle hayalimi ben kulağınıza söylemek istiyorum."
" Tabi ki," dedim. Ona kulağımı uzattım.
" Tabi sizin tuzunuz kuru. Eviniz, arabanız, işiniz de var. Bakın benim bir spor ayakkabım bile yok! Beden derslerine girmek istiyorum. Ama giremiyorum. Bir çift spor ayakkabımın olmasını çok isterdim. Hayalim işte buydu!"
O genç, o gün beni allak bullak etmişti. O an bir mağazaya onunla gidip bir kaç çift spor ayakkabı alma isteği ile içim kıyıldıkça kıyılmıştı. Ama kulağıma söylediği hayali sonrasında onda bir farklılık gözlemledim. Nedense az önceki bakışlarındaki öfke silinmişti. Yerine; " Hadi bakalım şimdi sıra sende. Bak bir sıfır ben öndeyim," der gibi yüzüne, alaycı bir gülüş yerleştirmişti.
Hayır! Bakışlarında öyle bir mazlum ifade yoktu. Beden dili de sanki bu düşüncemi onaylar gibiydi. Duruşunda kibir vardı!
Üstelik diğer öğrencilerin meraklı bakışları üzerimdeyken yanıt hakkımı iyi değerlendirmeliydim.
Kısa bir bakışma sonrası, "az izin," dedikten sonra masama doğru gittim. Görevli asistanıma bakışımla yanıma gelmesini işaret edip ona, flash belleğimi uzattım. Az sonra tam arkamdaki duvarda asılı beyaz projeksiyon perdesine göstermek istediğim görseller yansımıştı.
" Arkadaşlar hepinizin yedikleri önünüzde, yemedikleriniz arkanızda. Gördüğüm kadarıyla çok şükür, sağlığınız da yerinde. Sağlıklı düşünüp, hayaller de kurabiliyorsunuz. Şu dünyada sağlık gibi zenginlik var mı? Daha ne istersiniz değil mi? Şimdi hepinizin şu fotoğrafa odaklanmanızı istiyorum. Fotoğraf karesinde bana ne gördüğünüzü, söyleyebilir misiniz?"
Bakışlarım, sınıftaki her çocuğun yüzünde tek tek dolaştı. Hepsinin bakışlarındaki duygu rengi aynıydı. Yüzleri buruşmuş kese kağıdına dönmüştü. Gözlerindeki acıma, merhamet duygusu öyle belirgindi ki...
Can yakacak soruyu sormamın tam sırasıydı!
" Şimdi bu çocuğa hayalin nedir, diye sormuş olsaydım, yanıtı bir çift spor ayakkabı mı olurdu?"
Tüm sınıf, "Hayır! " diye haykırmıştı !
"Sizce bu çocuğun en çok gerçekleşmesini istediği hayali ne olurdu arkadaşlar?"
Sınıfın sesi koro halinde yükseldi:
"Ayakları!"
Ve yüzündeki o alaycı, kibirli ifade çoktan silinmişti.
Emine Pişiren/ Kocaeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder