Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

12 Nisan 2019 Cuma

ESKİ BİR MEKTUPTU...(1)



1980 senesinin bir kış günüydü. Canım da oldukça sıkkındı. Hiç beklemediğimiz bir anda evimizde mutsuzluk ayazları esmişti. Eşimin Anadolu'ya tayini çıkmıştı.
Görevlendirme evrakını imzalamadan önce bir hastaneye yatmalıydı. Aksi halde Gaziantep'e gitmek zorundaydı.

Tayini basından öğrenmiştik. Hükümetin değişmesiyle devlet dairelerinin üst kadroları böyle saçma görev değişiklikleriyle boşaltılıyordu.
O gün İstinye devlet hastanesinde fizik tedavi uzmanı olarak çalışan doktor arkadaşıma gitmiştim. Durumu anlatınca o da üzülmüştü ama sorunumuzu geçici de olsa çözmüştü:

" Üzülme. Eşini getir hemen. Hastanemize yatışını yapalım. Sonra heyet raporuyla, sizde biraz zaman kazanırsınız. Sizde bu arada işin siyasi kanadını çözersiniz."

O gün eşimi hastaneye yatırdıktan sonra ev için alışverişe çıkmıştım. Yolumun üstündeki marketten gerekli olanları aldıktan sonra eve dönüyordum.
Birden ayağımın ucunda bir kitap gördüm…
Hemen aldım. Biri düşürmüş olmalıydı. Kitabın sahibinin belki adı vardır, diye sayfalarını karıştırırken içinden eski bir zarf düştü. Zarf kapalıydı. Hiç açılmamıştı.
Sahibini gösteren bir kimlik vardır, diye acele acele açtım. İçinden 300 TL çıktı. Bir de dolmakalemle yazılmış sararmış, eskimiş bir mektup…
Belli ki yıllardır, o zarfın içinde duruyordu. Zarf öylesi ne harap olmuştu ki. Sadece tepedeki “İade” adresi okunabiliyordu.
Mektuba bir ipucu bulma ümidiyle göz attım. Birden tarihi gördüm.. 1939… Mektup nerdeyse 41 yıl önce yazılmıştı. El yazısı belli, bir adama aitti.
“Sevgili Fikriye” diye başlıyordu mektup… Ve
“ Askere alındığını, cepheye gideceği için onu bir daha belki göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor..
“Ama sakın üzülme sevgilim, Allah'ın izniyle vatani görevim biter bitirmez sana geleceğim. Sana bir miktar para gönderiyorum. Bu miktar ben gelene kadar sana yeter. Bekle beni. Seni daima seveceğim” diye bitiyordu...
İmza..Ferit Karatepe !..
Duygulanmıştım.
Zarfı evirip çevirdim. Üzerinde postacının yazmış olduğu İ A D E iri harfleri hala okunmaktaydı. Demek ki, mektup sahibini bulmadan iade edilmişti.
İçimden bir ses “Bul” dedi bana.. “Mektubun sahibini bul..”
Milyonlarca Fikriye adlı kadın vardı. Hangi birini bulacaktım ki.. Ama tepedeki “İade” adresi ipucu olabilirdi.
Hemen en yakın bir ankesörlü telefon kulübesine gittim. Ahizeyi kaldırıp parmaklarım tuşlara dokundu. 118 i aradım. Durumu kısaca telefondaki kıza anlattım…
“Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz” diye...
Kız sustu... Sesi tereddütlüydü. Belli ki, az önce anlattığım aşk hikayesi onu da etkilemişti. Beklememi söyledi. Gidip müdürüne soracaktı. Birkaç dakika sonra aynı kızın sesi, ahizeden duyuldu.
“Alo, orada mısınız hanımefendi?"
Heyecanla,
" Evet, buradayım. Buldunuz mu adresi?"
" Evet...Buldum. Müdürüm, size vermemin yasak olduğunu söyledi... Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım...Tamam mı?"
Umutla atıldım:
" Ne olur arayın! Belki isterler. Sizde bu anlamlı manevi göreve dahil olmuş, sevap kazanmış olursunuz."
Kızın sesi yumuşaktı:
" Tamam. Arıyorum. Lütfen bekleyin..”
Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. “Bağlıyorum efendim..”
Karşıdaki hanıma “Fikriye adlı diye birini tanıyor musunuz ? ” diye sordum.
“ Evet, tanıyorum. Bu evi, 30 yıl evvel, onlardan satın aldık. Neden sordunuz? " dedi.
Onun sorusunu duymazlıktan gelip ısrar ettim:
“Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?..”
“Fikriye'nin yaşlı bir annesi vardı. Galiba onu bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adresi bulursunuz...“
Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüştü… Ama kızı hemşire olarak hala huzurevinde çalışıyormuş. Eğer yarın gelinirse nöbeti varmış. Onu görebilirmişim.
Ankesörlü telefon kulübesinden çıktıktan sonra. Kendi kendime konuşarak, evimin yolunu tuttum.
“Bunların hepsi aptalca aslında” dedim kendi kendime..
İçinde sadece 300 TL ve 40 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan mektubun sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki..?
Ertesi gün işyerimde mesaiye başlamıştım. İş çıkışı önce hastanede yatmakta olan eşimi ziyaret edecek, sonra Kadıköy'deki huzurevine gidecektim. Zaman adeta durmuştu. Saatler birtürlü geçmek bilmiyordu.
...
Devam Edecek
Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: