Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

16 Aralık 2015 Çarşamba

KAVAK AĞACI GİBİSİN

KAVAK AĞACI GİBİSİN
EMİNE PİŞİREN
Yazıma kurguladığım kısa bir öyküyle giriş yapmak istiyorum:
“…Küçük bir buğday tanesi, rüzgarın etkisiyle dere boyunda sıra sıra uzanmış kavak ağaçlarından birinin dibine doğru savrulmuş. Kısa zamanda boy veren buğdayı farkeden kavak ağacı dibinde yeşermiş buğdaya kibirle seslenmiş:
“Gidecek başka bir yere gidemedin de mi geldin/bittin tam da dibimde?”
Buğday boyun bükmüş;
“Elimde değildi, kök salmadan yakalandım rüzgara. Ona karşı duramadım!” diye yanıt vermiş.
Kavak ağacı basmış kahkahayı:
” Boşversene sen!Hem heybetimden senin gölgemde yaşama hakkın bile olamaz.Bak başım göğe eriyor. Seninkisi ise toprağa değiyor. İnsanlar, sana mı yoksa bana mı kıymet biçerler. Sen teksin ve ufaksın. Seni kim ne yapar?”
Bunun üzerine kibirli kavak ağacına sadece bir kaç sözcükle yanıt vermekle yetinmiş:
“Beni güneş, seni rüzgar koynuna aldığında görüşelim, tamam mı?” demiş.
Kavak ağacı sürekli esen rüzgarda yapraklarını şakırdatmış, arada “bak geldi rüzgar, yapraklarımın sesini duyuyor musun?” der, buğdayla alay edermiş.
Buğday fazla ses çıkartmazmış, sabırla günlerin ayların geçmesini kendisini geliştirecek olan sıcak güneşli günlerin gelmesini beklermiş.
Günler günleri, aylar ayları kovalamış. Bir gün aşırı yağışlar sonrası kuzeyden gelen fırtınaya karşı kavak ağacı fazla direnememiş ve tam ortasından kırılıp yere yuvarlanmış. Canı yanan kavak ağacı ile buğday şimdi yerde birliktelermiş. Kavak ağacı kendi gerçeğini anlayınca buğdaya bir bakmış ki başak vermiş yüzlerce buğday tanesi başının üzerinde olduğunu görmüş.
“Haklıymışsın rüzgar beni alaşağı etti, güneş seni baş üstüne taşıdı. Bir daha dünyaya gelirsem kimseyi küçümsemeyeceğim. Özür dilerim” diye yaşama gözlerini kapamış.”
Bu öyküyü bir edebiyat etkinliğinde, güvendiğim gönül dostum tarafından haksızlığa uğradığım zaman kaleme almıştım. Dün gibi anımsıyorum diğer bir gönül dostum da gözlerimin nemini görür görmez, hiç unutmam bana aynen şöyle demişti: “Kavak ağacı gibi naif ve alıngansın, en ufak bir şeyde hemen yüreğin inciniyor; ama aynı zamanda başak gibi dolgun ve vericisin. Ya buğday ol, ya kavak.”
Araştırma yazım için bilgisayarımın yazın arşivinde dolaşırken öyküme tesadüf ettim. Eksik, tamamlanmamış halde görünce buruk gülüşlerim yüzüme yerleşti; yaşadığım hüzünlü o anı anımsamıştım. Hemen kalemimi yeniden açtım, tamamladım yazımı.
Çok doğru bir söylemdi arkadaşımın beni yaftaladığı gün, ama düşününce anladım ki, her iki bitki arasında neredeyse koca bir uçurum kadar mesafe vardı. Kimi insanlar kavak ağacına kimileri de buğdaya benzedikleri çok doğru bir gözlem. Aslında insanları ikiye ayırmak gerekirse bende KÜÇÜK İNSAN, BÜYÜK İNSAN diye ikiye ayrıştıracağım.
Gerçek şu ki, her ikisi arasında hissedilir derecede bir ilinti vardır.
Biri susuz yaşayamaz, diğeri susuzluğa direnir.
Kavak genç iken, buğday ise başaklanınca eğilir.
Doğanın bu harika bitkisini rüzgarla güneş çok etkiler.
Rüzgar estikçe buğdayların başı/boynu yere eğilir; güneşte ise başaklanır, kavak ağaçları kırılır; güneşte ise ters döner.
Peki yaşamda insan nasıldır?
Bu iki bitkiye neden benzemektedir?
BÜYÜK, onurlu, bilgili,donanımlı, üretken, sabırlı insanlar tıpkı başaklar gibidir; Onlar aynı zamanda mütevazi, anlayışlı, hoşgörülü, bilgili, donanımlı, eğitici/öğretici, üleşen, doyurandırlar. Sağduyuları gelişmiştir. Sevgi her daim yüreklerinin baş köşesindedir. Hep karşısındakine verendir. Sencildirler.
KÜÇÜK, kibirli, gururlu, cahil insan; tıpkı kavak ağacı gibidir; eleştiriye hiç mi hiç gelemezler. Sabırsızdırlar. Onların alfabesi olmadığı için anlaşmak da zordur. Bu nedenle hoşgörü yetileri gelişmemiştir: Hemen alınır, kırılır, gücenirler. Direnme gücü yoktur, dayanıksızdırlar. Öfkeye çok kolay teslim olurlar.Sağduyuları yoktur. Sevgi, yüreklerinin arkasında ayakta bekler.Almayı severler, kendilerine verendirler. Bencildirler.
Arkadaşımın dediği gibi; “Kavak ağacı gibi olma, buğday ol.” diye bende sizlere ufaktan fısıldayıp küçük bir eklemeyle,
“Her daim başım gözüm üstünde konuk ol.” diye gönlümün kapılarını insanlığa açık tutacağım.
Şiirle
Sevgiyle kalın.

Hiç yorum yok: