Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

16 Aralık 2015 Çarşamba

ŞEHİTLERİMİZİN SELALARI NE ZAMAN OKUNACAK MÜFTÜ BEY?

ŞEHİTLERİMİZİN SELALARI NE ZAMAN OKUNACAK MÜFTÜ BEY?
EMİNE PİŞİREN
Yazımın başlığı sizlere belki çok ilginç gelebilir, ama gerçek bir yaşamdan alınmıştır. Güzel yurdumuzda her gün o kadar saçmalıklara tanık oluyoruz ki, artık her şey sıradanlaşır oldu: Birileriyle de dertleşirken alınan yanıt hep aynı oluyordu:Üç gün sonra unutuyorduk.
“Olurrr, çok normal, zira burası Türkiye…”
Şimdilerdeyse ağlanacak halimize artık, değil gülmek şaşar olduk. Duyarsızlaştık.
Hakkari’de teröristler tarafından katledilen onlarca Mehmedlerimiz içn -ana babalarının acı çığlıklarına- ülkem insanı sokaklara dökülmüştü. Kürtleri temsil eden, son ön seçimlerde meclise 81 milletvekiliyle girmiş olan siyasi partinin ilçe, il ofislerini ele geçiren halkı durdurmak mümkün değildi. Kaos başlamıştı.
Halk öfke kusuyordu adeta. HDP Partilerinin bayraklarını yırtıp, yerine Türk bayrağını asıyorlardı. Hatta eşyalarını sokaklara atıp, ofislerini yakan halkımız adeta çıldırmış gibiydi. Hele hele caddeyi boydan boya kaplayan Türk bayrağını başlarının üzerine almış gençlerin”tekbir” sesleri al bayrakla birlikte ana caddede duygu duygu dalgalanmaktaydı. Vatan, bayrak, Allah, sesleri evimizin içine doluyordu.
Üst üste gelen şehit haberleriyle “acı her yanımızı işgal etmişti”, sosyal medyadaki doğru/yanlış yazılı şehit haberlerine pür dikkat kesilmiştik. Twitter’de Fuatavni adlı kişinin yayınladığı madde madde mesajlar dudak uçurtan cinsteydi ve hemen hemen saydığı her kehanet gerçekleşmekteydi.
Peki, tüm bunlara kimler/kim neden oluyordu?
Peki, seçim sarhoşu o kadın milletvekilinin kürsüden “… o keleşleri biz size çevirmeyi çok iyi biliriz!”tehditleri -aklımıza korku şırınga etmekle – terör örgütüne mesaj vermiyor muydu?!
Ülkemizin liderleri hala 400 vekil yüünden kan akıyor, diye usumuzu bulandırması kaosa yeşil ışık yakması değil de ne!…
Biz baş sağlığı dileyecek, bilgi verecek diye beklerken böylesi bir açıklamayla nasıl da üülmüştük ulusça…
Yahu bu nasıl mantıktır anlamıyorum!
Hem halkın seçimiyle baş tacı ediliyorlardı, vergilerini, maaşlarını aynı halk ödüyordu, hem de aynı halka kurşun sıkacağının tehdidini yapıyordu. Hala neden milletvekiliydiler? Yıllardır kan akıtan, adresleri belli teröristler olarak tarihin sayfalarında isimleri yazılmıştı artık şu son seçimlerde…
Öfke midemde kramplara neden oluyordu. Bir anda fırlayıvermiştim evimden dışarı…Kendimi sokağa atmam bu tür yanıtını bulamayacağım sorularımdan kurtulmam içindi.
Uzun zaman göremediğim dostumla tesadüf etmiştim. Onunla bir kahve molası vermiştik, yine konu Hakkari’deki şehitlerimize dönüp dolaşıp gelmişti. O da bir anaydı. Üstelik erkek kardeşi bir gaziydi. Hadi biraz o arkadaşıma kulak verelim:
– Biliyor musun arkadaşım? Kardeşim Ali Gökay’da Şırnak 23 . sınır tugayında ast-subbaydı, tam yedi kurşun yemişti o PKK piçlerinden. Tırlattı.
– Nasıl yani!!?
– Nasıl olacak? Kurşunlanmadan önce PKKlı ile telsizle önce sohbet etmişler.
– Aa, deme ya!
– Ah, Alim burada olsaydı o sana benden daha güzel anlatırdı.
– Sende iyi anlatıyorsun. Hadi beni merakta bırakma be arkadaşım. Anlat. Dinliyorum. Ne konuşmuşlar?
Arkadaşım çantasından sigara paketini çıkartıp içinden bir sigara çekip iki parmağı ile sigarasını sıvalazladı.
– Dur önce ciğerimi yakayım sonra anıları sana aktarayım, dediğinde saniyelerin çabuk geçmesini istediğim bir andı.
Bir iki soluk çekip dumanı havaya üfledi ve konuşmasına devam etti:
– PKK lı telsizden demiş ki “hadi ölüme hazırlan az sonra ben senin Azrail’in olacağım.”
Dişlerimi sıkarak konuştum:
– Allah’ım bitmeyecek mi ülkemdeki kan akmaları ne zaman duracak?
– Durması için devleti yönetenlerin askere DUR dememesi gerek Emoşum.
– Bak bu konuda seninle hem-fikirim. Kardeşin Ali ve PKK lının aralarındaki konuşmayı anlatıyordun, devam etsene canım…
– Tabi…Ali’m ona neden savaştığını sormuş. O da “Özgürlüğümüz için, Kürdistanı kurmak için sizi öldürmemiz gerekir.” demiş. Ve epey konuşmuşlar telsile.
– Hayret dinlemiş demek…
– Evet, hem de o PKK lıya kardeşim epey akıl vermiş. Aksi halde değil topraklarınızın olması, İsrail size “siktirin gidin, burayı da artık bize teslim edin diyerek ağır silahlarla size saldıracak bayrağınızı yakıp leşleriniz Kızıldeniz’den Akdeniz’de yüzecektir. Toprakları küçülen binlerce yıl birlikte yaşadığınız, ihanet edip kan döktüğünüz Türkler de sana ” ah ne iyi ettin de geldin, hoşgeldin mi diyecek sanki…” Konya da ekmek mi verecek sanıyorsun? Sarımsağı nerede yediysen git kokusunu da orada çıkar. Sen benim değil Azrail’im kapımda köpeğim bile olamasın. Ha siktir! Demiş.
– Helal be… Sonra?
– Eh Emoş sonrası Alim’e “sen ne çok şey biliyorsun. O bilgi dolu kafanı patlatayım da gör” demiş ve taramış mevzilendiği yerden Ali’mi. Demek ki askerimiz onların tam nişangahı olmuş. Eh, yukarıdan emir gelecek ki, Ali’m o köpekleri vuracak.
Arkadaşımla yaptığımı sohbet beni oldukça etkilemişti. Eve ekmek almayı geciktirdiğim gibi cep telimi de evde unutmuştum. Eşimle oğlum beni aramaya çıkmışlardı. Meğerse beni defalarca arayan Erdek’li şair dostum Sibel Demiriz yüzünden aramaya kalkmışlar. Hemen aradım. Aramıda geçen konuşmayı aynen aktaracağım:
– Arkadaşım merhaba. Nasılsın?
– Merhaba. Başımız sağ olsun. İyi değilim Emine.
– Hiç sorma. Bende sen gibiyim canım.
– Ben ne yaptım biliyor musun?
– Hayırdır, ne yaptın?
– Müftüyü aradım.
– Müftüyü mü? Neden ki?
– Evet müftüyü…Önce bir adam çıktı, müftünün dışarıda olduğunu söyledi. Bende yerine bakan başka biri yok mu diye sorunca, bana yok, yanıtını verdi. Notumu ve telimi o adama bıraktım.
– Aa, ne notuymuş bu?
– Müftü bey, şehitlerimizin selaları ne zaman okunacak? Diye yazdırdım telefondaki adama…
– Hımm, Peki, sonuç?
– Sonuç şu: Müftülüğü sabah aramıştım. Öğlen oldu, beni müftülükten arayan soran olmayınca ben yeniden aradım. Yine aynı kişi telefona çıktı. Müftü bey daha gelmedi mi, diye sordum. Geldi, ve yeniden dışarı çıktı, yanıtını aldım. Bunun üerine, mesajımı ilettini mi, diye sordum. İlettiğini, müftünün bu konuda diyanete bağlı olduğunu, emir gelmeden sela okuyamayacağını söyledi.
– Ala ala, ölen kişiler için okunan her sela, diyanetin iznine mi bağlıymış?
– Valla bende şaşırdım Emine, ama bu işi bırakmayacağım. Moralim çok bozuk. Şehit haberleri kanımı dondurdu. Gerekirse ben bile savaşırım. Bu ne yahu?
– Haklısın arkadaşım. Bu vatan bizim, başka vatan yok. O şehit olan çocuklar da evlatlarımız. Kanları yerde kalmayacak.
Arkadaşımla aramızda geçen konuşma beni öylesine derinden etkilemişti ki, dün geceyi de kabus görerek tedirgin geçirmiştim. Sabah olur olmaz dışarı çıktık. Çünkü kahvaltı için Edremit’ten gelecek olan Nebahat ablamla Bacahan’da buluşacaktık.
Buluştuk.Tam kahvaltı esnasında beklenen telefon geldi. Arkadaşım Sibel’di arayan. Sesindeki sevinç öyle barizdi ki.
– Emineciğim günaydın.
– Günaydın arkadaşım. Nasılsın?
– Az önce eşim yürüyüşten eve geldi. Ne dese beğenirsin?
– Ne?
– “Sibel galiba senin mesajını dikkate aldılar. Şu an Erdek’deki camilerde şehitlerimiz için selalar okunuyor.” dedi, sevinçten ağladım.
– Alnından öpülecek bir insansın sen Sibel’ciğim. Sayende minarelerden okunan selalarla şehit evlatlarımızın ruhları ışıyacak…Var ol e mi…
– Sağ ol canım. Ben sadece onlara onlara unuttukları görevlerini anımsattın. Olması gerekeni söyledim.
– Ama kimsenin göremediğini gördün…
– Vatandaşlık görevimizi, sorumluluğumuzu unutmamalıyız.
– Çok doğru.
– Şimdi müftüye telefon açıp teşekkür edeceğim.
– Harikasın canım. Bana sonra durumu bildirirsen sevinirim.
Ve beş dakika sonra arkadaşımdan ikinci haber geldi.
– Emine’ciğim, müftüyle görüştüm nihayet.
– Ah, sonunda! Ne dedi?
– Mesajımı alınca Ankara Diyanet ile görüşmüş. Ankara emekli bir öğretmenin bu isteğini çok makul ve yerinde görmüş, onay vermiş. Şimdi bütün yurtta şehitlerimiz için selalar okunacakmış.
– Ah buna çok sevindim canım arkadaşım. Gördün mü bak başardın. Demek ki, doğrular her zaman başarıya ulaştırır. Ama önce -inanmak, direnmek, istemek- gerek, değil mi?
– Evet canım. Şimdi şehitlerimiz adına çok mutluyum. Bunu seninle paylaşmak bu mutluluğumu çoğaltıyor.
– Seni alnından öpüyor, kutluyorum arkadaşım. Seninle gurur duydum. Şehitlerimizin ruhları şad olsun.
– ŞAD OLSUN.
Tüm kaosa rağmen, küçük de olsa -bir ışık var- gibi geldi tünelin ucunda.
Emine PİŞİREN-Altınoluk
08.09.2015

Hiç yorum yok: