Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

17 Nisan 2020 Cuma

DEJAVU...( 2)



Gözlerimi açar açmaz beynimde şimşekler ardı ardına çakmaya başlamıştı. Karanlıkların anaforlarına çekilmeden önceki an be an kareler gözlerimin önüne gelmişti. Haykırdım!

" Bebeğimmm..! Bebeğimmm!"

Yoktu yatağımda bebeğim. 'O neredeydi? Yoksa ölmüş müydü?'
Yatağımdan sıçrar sıçramaz gerisin geriye çoklu eller, kalkmama engel olmuştu.
Uzaklardan eşimin sesi kulağıma çalındı.
" Sakin ol aşkım. Kolunda serum var... Aman ha!.."
Tekrar haykırdım. Sesim kulaklarımın derinliklerinde eko yapıyordu.
"O nasıl? Ona bir şey oldu mu? Bebeğim nerede?.."
İç çığlıklarıma yanıt alamıyordum. Dışarıdaki sesleri duyuyor, ama onlar beni duymuyorlardı sanki. Eşimin sesi titriyordu:

" Doktor Bey, o ne zaman kendine gelir? Neden böyle?"

Sorunun yanıtını duymak istiyordum. İç sesimi susturdum.

" Bir saat sonra tam kendine gelecektir. Hala narkozun etkisi altında. Güçlü bir kadın. İyileşecektir."

 'Kimle konuşuyordu?' 'Neredeydim?'
' Eşim neden, Doktor yanındaydı?' 'Gözlerim, gözlerimi niçin açamıyordum?'

Beynindeki yanıt bekleyen sorular gidip geliyordu. Sisler içinde kaybolmuştum sanki. Eşim doktoru bırakacak gibi değildi:

" Patoloji sonucunu ne zaman öğrenirim doktor bey?"

Odada biraz suskunluk oluşmuştu.
'Ne patolojisi?'
'Bu insanlar neyi konuşuyor?'
'Kim hasta?'
'Yoksa bebeğime mi birşey oldu?'

Her şey birbirine girmişti.
Aklımdaki sorular iç içe girdiler. Sonra büyük bir düğüm oluşmuştu. Çözmek istiyordum, ama ağırlaşan belleğimle bu imkansızdı. Tüm soru ve yanıtlar, Gordion düğümü gibiydi.
Kalkmak istedim. Başaramadım.
Bedenimin alt kısmını hareket ettiremiyordum. Uyuşmuştu.

Çok cılız bir ses eşime eşlik ediyordu;

"Ateşini kontrol altına aldık. Endişe etmeyin. Siz serum biter bitmez bize haber verin."

Ses bir kadına aitti. Gözlerimi açamıyordum.
Karanlıklar beni tekrar kucaklamadan önce duyduğum son sesle hastanede olduğumu anlamıştım.
...
İdrar kesem patlayacak gibiydi. Tuvalete yetişmezsem yatağa işeyecektim.
Uykulu bakışlarımla kalkmaya çalıştım. Başaramadım. Ellerimi bileklerimden oynatamıyordum.
Neler oluyordu?!
 Gözlerimi açar açmaz aydınlıkları kucaklamıştım. Kamaşan gözlerimi birkaç kez açıp kapadım. Sonra ellerimle siper yapmak istedim. Ama el bileklerim acıyordu.
Yattığım yerden göz ucuyla baktığımda hayretle irileşti gözbebeklerim!..
Ellerim demirlere bağlanmıştı!
Neydi bu şimdi!?!
Artık iyice kendime gelmiştim. Kalçalarımı biraz biraz hareket ettirebiliyordum.  Baldırım hala bir külçe ağırlığındaydı!

'Bu neydi şimdi? Felç mi oldum ben?!'
Duyumsadığım bu kaygıyla alt ekstremitelerimi hareket ettirmek istedim. Ayaklarımı az be az, oynatınca bu korkumdan uzaklaşmıştım.
'Çok şükür!' Diye fısıldadım.
Bu kez sesimi duymuştum.
Bulunduğum odayı gezdi bakışlarım. İki yataklı bir hastane odasında olduğumu gördüm.
Az önceki idrar kaçırma hissim, tamamen içgüdüsel bir tepkiymiş. Sonda takılıymış. Kolumda serum varken, ellerim gazlı bezlerle yatağa bağlıyken kalkmam imkansızdı.
Bu düşüncelerdeyken birden kapı açıldı, eşim içeri girdi.
" Çok şükür kendine gelmişsin canım."
İnleyerek dirseklerimde doğruldum.
" Bağlamışsınız beni..."
Eşimin bakışlarında şefkat vardı. Yanıma yaklaştı. Yatağın kenarına oturdu.
 Alnımı bir avucıyla sıvazladı. Saçlarımı parmak uçlarıyla taradıktan sonra;

"Mecbur bıraktın bizi. Sürekli kalkmak istiyordun. Çırpınıp duruyordun. Hemşireler tek çözümü böyle buldu canım. Bak kollarına! Mosmorlar. Hep damar yolu aradılar."diye beni aydınlatıyordu.

Ona gülümsedim.

" Hadi çöz beni. Artık kendindeyim canım."

" Evet çok şükür ki, artık kurtuldun. Seni kaybedeceğim, diye o kadar korktum ki aşkım!"

Eşim ellerimi çözerken sesi titreyerek  benim için ne kadar endişelendiğini anlatıyordu.
Ona sormaya cesaret edemediğim o kadar çok soru gelip gidiyordu ki, engel olamıyordum.

" Narkozun etkisiyle sürekli konuştun canım. Bir ara bayağı endişelenmiştim."

Eşimin bakışları nemliydi. Ellerim özgürlüğüne kavuşunca, yatağımda doğruldum. Eşim ikinci bir yastıkla sırtımı destekledi.

Susuyordum...

" Su içer misin canım? Hadi biraz iç..."

Bardağı elim titreyerek aldım. Eşim destekledi elleriyle ellerimi.
Ona soramıyordum.

'Patoloji' sözcüğü gidip geliyordu aklımdan dudak uçlarıma doğru...

Susuyordum...

Kötü bir şey duymak istemiyordum.
Eşim sesine neşe katarak konuşuyordu:

" Kız sen hep uyu e mi...Çok güzel hikayeler anlatıyordun bize."

Kızardı yüzüm.

" Yalancı...Ne demişim ki?"

" Neler demedin ki? Bana yemek tariflerini anlattın durdun. Aç kalmamı istemiyordun..."

Devam etti sözlerine:

" Doktorlara da ilk doğumunu anlatıp durmuşsun ameliyat masasında..."

"Şaka yapmaaa ..." dediğim an oda kapımız açıldı.
 Doktorumla hemşire içeri girdi.

" Hadi gözünüz aydın. Patoloji sonucuna göre mesaneyi almamıza gerek kalmadı. Ama uzun bir tedavi sürecimiz başlayacak. Her şey çok güzel olacak. Yarın taburcusunuz!"

" Çok sağ ol doktor bey, çok sağ ol. Şükürler olsun Tanrım! Şükürler olsun!"

Eşim sevinçten ağlıyordu. O anı yaşamım boyunca unutmam mümkün değil. O an, ikinci bir şans vermişti beni yaradan.
Ve artık hayata yeniden geldiğime inanmıştım.

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: