Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

29 Ocak 2020 Çarşamba

UZAKDOĞU HİKAYESİ

Bugün size bir uzakdoğu öyküsü yazasım geldi. Tao felsefesiyle ilgilenenler bu öyküyü çok beğeneceklerine eminim.

Günümüzden tam 3 bin yıl önce bir ülke varmış.
Ülke insanı huzur içinde mutlu yaşarmış.
Ülkeyi idare eden hükümdar halkın yararına çok önemli işler yaparmış. Ülkesini ve halkını çok severmiş.
Ülke gelirinin yarısından fazlasını halkına harcayan hükümdarın üç oğlu varmış.
Hükümdar birgün tedavisi imkansız bir hastalığa yakalanmış. Halk da günlerce sarayın bahçesinde hükümdarları kurtulsun, iyileşsin, diye dualar edermiş.
Hükümdar ölüm döşeğindeyken bile düşünüyormuş. Tahtını, ülkesini yönetecek oğullarından hangisine bırakacağına bir türlü karar verememiş.
Hükümdarın iki oğlu sarayda yaşarken üçüncü oğlu halkın arasında sıradan bir yaşamı tercih etmiş. Kendisine karşı geldiğini düşünmüş. Bu nedenle hükümdar o oğluna öfkeliymiş. Hatta onu oğlu gibi de görmezmiş.

Vezirine söylemiş. Ülkenin en iyi kuyumcusunu çağırmış. Kendisine aynı ağırlıkta, birbirine tıpatıp benzer, hiçbir kusuru olmayan üç adet insan heykeli yapmasını istemiş.
Ama bir şart koşmuş. Heykellerden birinde farklılık yapmasını istemiş. Bunu bir kendisi bir de kuyumcu bilecekmiş.
Bir süre sonra heykeller bitmiş ve hükümdara verilmiş.

İki oğlunu yanına çağırmış.
" Bu heykellerden sadece biri farklı. Kim bulursa ülkenin yönetimini ve tahtımı ona vereceğim."
Günlerce oğulları heykelleri incelemişler, tartmışlar, gramı gramına heykeller aynı ağırlıktaymış. Hiçbir fark görememişler.
Oğulların her ikisi düşünmüş, gece gündüz hiç uyumamışlar. Kime sordularsa da kimse bilememiş, bulamamış aradaki farkı.
Ve " Bilemedik baba," demişler.

Kral, çaresiz saray dışındaki oğlunu da çağırmış. Oğlu önce heykellere şöyle bir bakmış, tartmış, incelemiş ve ince bir tel getirmesini söylemiş vezire.

Teli eline alıp önce bir heykelin  kulağından sokmuş, tel ağızdan çıkmış.

Diğer heykeli almış, ona da aynı işlemi yapmış. Tel kulaktan girmiş, diğer kulaktan çıkmış.

Üçüncü heykeli almış. Aynı teli yine kulaktan sokmuş, ama tel  gidebildiği kadar gitmiş, bir yerden çıkmamış.

Hükümdar babasına dönmüş demiş ki;

" Bu heykel daha değerli ve diğerlerinden farklı olan budur , sayın hükümdarım." Demiş.

Doğru yanıtı alan hükümdar çok sevinmiş.

"Nedenini söyle bana oğul?"

" İlki kulağına girip de dilinden çıkartan insana benziyor, iyi değil o insanlar.

" İkinci heykel, eğer söz bir kulağından giriyor diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da iyi değildir.

Son heykeli eline alan oğlu;

" Bu heykel farklı. Çünkü en değerli insan duyduğu sözü içinde, yani yüreğinde tutmasını bilendir."

Hükümdar artık mutlu ölebilir ve tahtını emin, güvenilir, akıllı bir oğula emanet edecek ve  gözü arkada kalmayacaktır.
Oğluna hasretle sarılıp barışırlar.

Tabi buradan bize çıkacak hisse şudur:

Duyduklarıyla değil de gönül gözüyle görebilen, duyduklarını içselleştirip önyargılarına teslim olmayanlara bin selam ve sevgiler olsun.

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: