Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

23 Mart 2020 Pazartesi

MUTLULUK KADERİMİZ Mİ?


O son anda insan, ne düşünüyor, ne hissediyordur acaba? Dünyadan ayrılacağı için hüzün mü?
Yaşayamadığı veya yaşamak istediklerini mi?
Yoksa göremediği, görmek istediği kişilere son mesajını mı?
Yoksa Suna Pekuysal gibi;
" Amaan, hayat boş be!" mi diye düşüneceğiz?

Adı ölüm ya bunun.
Ne soğuk bir sözcük!
Kime yakışır ki ölüm?
Kim onu çok arzular ki, aklını, mantığını yitirenden başka?
Tüm umutlarını tüketmiş kişiler,
Çaresiz kalanlar,
Sevdiğinin kaybını taşıyamayanlar, gözü kapalı ona koşuyorlar.
...
Neden, niçinleri sorguladığım yıllarımdı...
Bir gün iş yerimdeydim: Masamda Tüyap'dan aldığım Erich Fromm'un,   Özgürlükten Kaçış, Özgürlük Korkusu, Sevginin ve Şiddetin Kaynağı, Sevme Sanatı, adlı kitapları durmaktaydı. Zaman zaman o kitaplar, beni farklı boyutlara yolcu ederlerdi. Adeta duygularımdan arındırıp mantığımın limanı olurdu yazar.

Erich Fromm der ki, "yaşamda kesin olan tek şey ölümdür. Kimi insanlar, yaşamı değil ölümü severler!"
Örneğin, Jane Auste'ye ölüm döşeğindeyken son arzusunu sormuşlar:
"Ölmek dışında bir şey istemiyorum!" Diye yanıt vermiş.
Ölümsever kişiler hakkında ki, görüşünü ise şöyle açıklıyor bize Erich Fromm:

"...Soğuk ve herkesten uzak " yasaya ve düzene tutkun" insanlardır. Benimsedikleri değerler, bizim normal yaşamımızı oluşturan değerlerin tam tersidir.
Onları heyecanlandıran, doyuran şey yaşam değil ölümdür..!"

Sanki Fromm, bana cesaret verici sözler fısıldamıştı.

 Suskunluğumu  yüksek sesli düşüncelerim bozmuştu:

 "Ölüm aslında bir uyanıştır. Neden korkuyoruz ki ondan?" Diye yüksek sesli düşünmüştüm.

Sanatçı dostum Tuğrul Çetiner'in yanıma sessizce gelişini duymamıştım. Sonra yanıma yaklaştı, bana doğru eğilerek sormuştu:
" Yoksa sen uyuyup uyananlardan mısın Emine?"
Gözleri iri iri açılmıştı. Onun sorusuyla irkilmiştim! Yüreğim ağzıma gelmişti.
O gün kahvelerimizi içip ölüm ve yaşam hakkında epey bir sohbet etmiştik.
...
Dün, gazetenin bir köşesine gözlerim dikkat kesilmişti.
 Büyük harflerle ÖLÜM ANI yazıyordu.
 Yine ölüm geliyor aklıma. Üşüyorum. Tüylerim diken diken oluyor. Nasıl olmasın ki?
Hele insan çok sevdiğini/ sevdiklerini kaybetmişken...
Hele en sevdiği hala ona bağlı yaşıyorken; onu nasıl bırakıp da gidebilir ki?
Gazetedeki haberi okuyorum:

"Avustralya’da yıllarca ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerini anlatan bir kitap yayınladı.
Kitapta yıllarca baktığı hastaların yaşamlarının son günlerinde yaşadığı 5 büyük pişmanlığı sıralamış. Hepsi büyük dersler çıkarılacak maddeler;

1. “Keşke başkalarının benden beklediği hayatı sürmek yerine düşlerimi gerçekleştirecek cesaretim olsaydı.”

2. “Keşke bu kadar çok çalışmasaydım.”

3. “Keşke duygularımı dile getirseydim.”

4. “Keşke doğru arkadaşlarla ilişkimi sürdürseydim.”

5. “Keşke kendime daha çok mutlu olmak için izin verseydim.”
...
Bir çoğumuz okuduğu okulu, çalıştığı işi hatta eşi bile başkalarının fikirlerini gözeterek seçmedik mi?
Öyleyse hayatımız ne kadar bizim hayatımız?
Bu sorulara, bu yaşımda yanıt bulmak isterken bile üşüyorum. Kendimi kucaklıyor, sıkıca sarıyorum kollarımla.

 Özellikle çağımızın en büyük problemlerinden değil mi? Önceliklerimizi bilemiyoruz.Daha çok çalışırsak daha mutlu olacağımıza inanıyoruz.
Oysa ki ailemizle birlikte kahvaltı yapamayacaksak, akşam yemeğinde masada birleşip sohbet edemeyeceksek hiçbir anlamı kalmıyor ki yaşamın.
Hatta çok da ileriye gidip duygu dünyanıza tırmık atacağım:
Hangimiz sevdiğimiz halde dilimizin ucuna gelen o 2 sözcüğü söyleyemiyor, dili, kalemi tutukluk ediyor?

Korkuyoruz değil mi?
Cesaretimiz kırılıyor!
"Seni seviyorum,"
" Yanımda olur musun?"
"Lütfen gel!"
" Teşekkür ederim," demekten,  istemekten. Sakınıyoruz değil mi?
...
Size bugün o ölüm anında bazı ünlülerin son sözlerini derledim:
Cemal Süreya:
"...Bu da oldu işte. Aldığın şu hayat fena değildi. Üstü kalsın!"
Oscar Wilde:
" Ya duvar kağıdı gidiyor, ya da ben."
Joan Crawford kendisi için dua eden yardımcısına:
"Lanet olsun! Sakın Tanrıdan benim için yardım isteme!"
Joseph Henry Green, kendi nabzını ölçmüş ve " Durdu!" Dedikten sonra gözlerini kapamış.
Mao:
" Kendimi kötü hissediyorum. Doktor çağırın!"
Nostradamus kendi ölümünü tahmin edercesine;
" Yarından itibaren burada olmayacağım!" Demiş.
Seri katil Panzram Azrail'e seslenmiş:
" Çabuk ol sersem. Sen burada oyalanırken ben 10 adam öldürürdüm!"
Ünlü yazar Voltair kendisi için dua eden, şeytanı lanetleyen papaza seslenmiş:
" Papaz efendi bence şu an düşman kazanmak için iyi bir zaman değil."
İngiliz yazar Bernard Shaw:
" Benim için yeni bir deneyim olacak!"
Ünlü bestekar Wagner biraz sert çıkışmış:
" Cehennemin aşağılık yaratıklarına çok düşkünüm, onların hasretini çekiyorum!"
Goethe'nin gözlerinin feri sönerken;
" Biraz daha ışık lütfen..." der ve uyanmaz.
Kant: " Bak işte bu iyi!"
Beni en çok düşündüren ünlüler ise Sokrates ve Karl Markstı.
Marks;
" Hadi oradan!
Son sözler yeterince doğru söz söylememiş aptallar içindir!"
Felsefenin babası Sokrates:
" Peşimden gelin. Beni takip edin!" Demişler.
Namık Kemal sanki hissetmiş gibi " Biraz dinleneyim," der ve gözlerini yumar.
Peyami Sefa:
" İşte bu fena!"
Atatürk:
" Aleyküm selâm!"
Fatih Sultan:
" Hekimler bana nasıl kıydınız?"
Kanuni Sultan Süleyman:
" Ben ölünce bir elimi tabutumun dışına atın. İnsanlar görsün: Padişah olan Sultan Süleyman bu dünyadan eli boş gitmiştir."

İş işten geçtiğini anlamış olam İngiliz şair Lord Byron:
" Her şey bitti, artık çok geç!"

İşte bu son sözcüklerde duraksıyorum. İçimdeki okyanus kabarıyor. Dudak uçlarımı yalpalayan dalgalara karşı direnmek yerine, aralayıp boşaltmak, haykırnak istiyorum içimdeki köpürenleri.

"...Hadi, henüz çok geç değilse diyebiliyorken; atın çöplüğe o lanet olasıca kibrinizle gururunuzu.
Onu ne çok sevdiğinizi, gidin ve söyleyin.
 Sizi düşünmeyen bencilleri izlemekten vazgeçin ve o insanlardan ise uzak durun.

Aksine kimsenin ne düşündüğünü umursamadan hayatınızı yaşayın!
Bu kez de başaramıyacağım, diye sakın korkmayın. "

"...Geçmişe bakın. Benjamin Franklin tam 6 kez kaybetmiş, 7.sinde kazanmış.
Denemekten asla vazgeçmeyin."

 Ve şunu asla unutmayın!
Yaşamın sonunda yaptıklarımızdan değil, yapamadıklarımızdan pişmanlık duyarız.
Bir şair şöyle der:

" Ölümü boşver! Kefenim sen kokacak mı, sen onu söyle?"

Ve son söz de benden gelsin sizlere:

Mutluluklarımız seçimlerimizi, tercihlerimiz ise kaderimizi belirler..!

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: