Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

11 Aralık 2019 Çarşamba

HADİ BİZDE UBUNTU YAPALIM



Uzun zaman oldu radyo dinlememiştim.
Eşyalarımın arasında Sony marka eski bir radyo görünce tuşlarına dokundum.
Hayret, hala çalışıyordu. Keyiflenmiştim.
Bir süre kanal aradım. Cızırtılar kesilince  "Ben yoruldum hayat, " adlı şarkıyı duyar duymaz elimi radyonun düğmesinden çektim.
Şarkıyı dinlerken aklıma düşüverenleri yazmadan pek da rahat duramayacağım kesin.
 Aklıma Afrika düşmüştü.
Gerçekten şarkıdaki sözlerde olduğu gibi millet olarak da çok yorulduk.
Neden mi?
Sadece bayramlarda Vatan, millet, Çanakkale, Kurtuluş, vs elimizde bayraklarla alanlara yürümek yetmiyor.

Veya siyanürden zehirlenen dağlarımızı yabancı işgallerden kurtarmak, bir ormanı korumak için, meydanlara koşmak da yetmiyor....

Hatta İşçi, memur zamlarının hayatta kalmak için geçinmeye, vekil maaşlarıyla kıyas etmememize, doğalgaz, elektrik, akaryakıta yapılan yüksek zamlara karşı yüksek sesle  haykırmak da yetmiyor.
Ya karşı duruşlar, ya kaoslu biber gazlı sinirleri geren olaylar yaşıyoruz.

Ve sesimizi meclistekilere duyurmakta kifayetsiz kalınınca kendimize "sönmüş bir balon gibi" çekiliyoruz.

Ben Yoruldum Hayat, şarkısı ruhumuza ne çok uyumlu...

Oysa ki, nasıl da Ulusal Kurtuluşumuz için bir olmuş, yüreklerimize yaslanmıştık tarihte...
 Şu son günlerde iyice anladım ki, bugün de aynı yüreklilikle el ele, yürek yüreğe olma zamanımız gelmiştir.

Başta Amerika karşı, sözde müttefikimiz güya tüm Avrupa ve Arap ülkelerinin ülkemize karşı asimetrik siyasi ve psikolojik baskılarına inat, ekonomik ve siyasi yaptırımlarına karşı, millet olarak daha çok BİZ olabilmeliyiz.

Peki, niçin bir türlü BİZ olamıyoruz?
Yanıtsız kalan sorular üşüşünce beynim uyuşuyordu adeta,
 "Ben Yoruldum Hayat" şarkılarını mı söyleyelim yoksa?

Yukarıda, yazımın girişinde Afrika ve aç insanları aklıma düştüğünü yazmıştım.

Belki de "Afrika'ya ilaç gönderecektim, ama vazgeçtim! Kutunun üstünde 'tok alınacak' yazıyordu." C.Bukowski'nin sözlerinden etkilendim.

Belki de  Afrika’da çalışan bir antropologun bir kabilenin çocukları arasında geçen diyalog  gözlerimi nemlendirmişti.

Bir oyun nasıl beni böylesi etkilemiş olabilir? sorusu aklınıza düşebilir. Anlatayım efendim:

Afrika çocuklarına drama eğitimi vermeye çalışan antropolog açlıktan bir deri bir kemik olmuş çocukları, belirli bir yerde yan yana sıraya dizer ve açıklar;

“Herkes karşıdaki ağaca kadar tüm gücüyle koşacak ve ağaca ilk ulaşan birinciliği kapacak. Ödülü ise yine o ağacın altındaki güzel meyveleri yemek olacak.”

Çocuklar oyuna hazır olunca, antropolog oyunu başlatır.
İşte o anda bütün çocuklar el ele tutuşur ve beraberce koşarlar.
Hedef gösterilen ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar.
Antropolog şaşırır ve çocuklara neden böyle yaptıklarını sorar.
Aldığı cevap hayli manidardır;

"Biz UBUNTU” yaptık. Eğer ki, yarışmış olsaydık, aramızdan sadece bir kişi yarışı kazanacak ve 1. olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik."

Efendim Ubuntu; Güney Afrika’da “BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN ‘BEN’İM” demektir.
O aç Afrikalı çocuklar empati ile ANLAYIŞ felsefesini uygulamışlardı.

Ya biz ne yapıyoruz?

BEN YORULDUM HAYAT şarkısını söylüyoruz.
Ya da, BANA DOKUNMAYAN BİN YIL YAŞASIN, felsefesiyle ulusal bilinçten uzaklaşıyor, yalnızlıklarımızın fanuslarına çekiliyoruz.

Geç kalmadan BİZ olmak umuduyla...

Hadi biz de UBUNTU yapalım..!

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: