Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

5 Mart 2019 Salı

AŞKIM BANA SADECE KOKUNU GETİR



Nobel ödüllü Aziz Sancar evin kapısında eşi karşılamış. Eline çöp torbası sıkıştırmış.

Azîz bey eşine:

" Çöpü çıkar, diyorsun, ben Nobel ödülü aldım."

Kadın:

" Olsun sen yine de çöpü çıkar!" Diye yanıt vermiş.

Unutulmaz, adeta ders niteliğinde bir anı sundu Aziz Bey bizlere.
Bu haberi okur okumaz tarihe yol aldım gülümseyerek... O anda aklıma Sokrates'in eşini ses çıkartmadan dinlediği görüntüsü gelmişti.

Bir gün eşi anlatır da anlatır Sokrates'e. Şikâyetlerin ardı kesilmez. Kadın tepkisiz olarak kendisini dinleyen eşi duysun, diye sesinin tonunu daha da arttırır. Yine ses çıkmayınca.
 Bağırır!
Bağırması devam eder. Yine tepki vermez Sokrates!
Kadın bu kez susar, mutfağa geçer. İçi suyla dolu bir kovayla geri döner. Sokrates daha ne olacak ? Diye düşünmeden, kadın kovayı Sokrates'in başından aşağıya boca eder. Kadın tepki bekler. Bilge adammış ya, yine de eşine kızmaz!
O an, felsefenin babası tarihe geçecek sözü eder:

" Ee, bu kadar gök gürültüsünden sonra sağanak kaçınılmazdı!.."

Nasrettin Hoca gibi yanıt vermiş. Hoca, dedim de usuldan bir fıkra bırakayım şuraya da az gülümseyelim.

...Hoca malum evlidir.
Günün birinde karısı ölür. Fakat hocada ciddi bir üzüntü belirtisi yoktur. Bir gün sonra hocanın eşeği ölür. Ağlar üzülür. İnsanlar merak eder, sorarlar hocaya;

" Hoca ne iştir, seni hiç anlamadık. Karın öldü ağlayıp, yas tutmadın. Ama eşeğin öldü, feryat figansın!"

Hoca der:

" Karım ölünce 'üzülme, sana daha genç ve güzel bir kadın buluruz,' dediniz. Ama eşeğim öldü, kimse gelip de 'hoca biz sana genç ve sağlıklı bir eşek buluruz,' demiyor..!"

Hadi, kalem hız almışken bu da ikinci fıkramız olsun.

...Adam yurtdışında iş gezisine çıkmıştır. Birkaç gün sonra yurda dönecektir. Uçağa binmeden önce telefona sarılır. Önce eşine telefon açar:

" Hayatım, ben dönüyorum. Gelirken sana ne getireyim?"

Eşi, fırsat bu fıtsattır, başka ne zaman hediye aldıracaktır ki? Ve eşine en pahalı parfümlerin adlarından, kendisine ve kızları için 5'er adet siparişini iletir. Unutmasın, diye bir güzel uyarır eşini:

" Bana istediğim o kokuları, getirmeden sakın eve gelme!" Der.

"Peki karıcığım,"

Dedikten sonra ikinci telefonu sevgilisine eder:

" Aşkım, ben dönüyorum. Benden istediğin bir şey var mı?"

Sevgili, " Var" der demez, adam kalem kağıda heyecanla sarılır.

" Şöyle aşkım. İstediğin nedir?"

Kadın sesine şuh bir ton yerleştirip;

" Bana senin kokunu getir aşkım!"

İki görüşme iki farklı istek. Adamın işi kolaymış.

Hayat bu işte!
Zıtlıklarla yaşanıyor.
Kimini tek taş yüzük mutluluktan ayaklarını yerden keserken; kimilerini de bir kır çiçeği mutlu edebiliyor.

Kadın olsun erkek olsun hiç fark etmez. Bir insanın, yaşamda iki rolü vardır.
Birini kuliste, yani evinde oynar. Diğerini sahnede, toplum içinde oynar.
Sahnede seyirciden alkış ve övgü beklerken, kuliste ise partnerinden sevgi dolu öpücük bekler. :)

Azîz Sancar beyi bilim dünyası alkış tutarken, evindeki sorumluluklarından vazgeçmemesi çok doğal değil mi?
Kimi, en pahalısından yasemin kokusunu sipariş ederken; Kimi yollarına gül dökülsün ister.

Eşikten içeri adım attıktan sonra asıl roller oynanır.
Bunu kim bilebilir ki?
İki kişiden başka?

Ve birisi gelir, gönlündeki zirvesine çıkar:

" Aşkım bana kokunu getir," der.

Emine Pişiren/ Kocaeli/2019

Hiç yorum yok: