Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

5 Mart 2019 Salı

FUAT BEYİN AŞK KAÇAMAĞI (2)



Karısının ani haber karşısında o şaşkın hali gözlerinde canlanınca gülümsemişti.

" Ne oldu canım? Neden sustun? Kötü birşey mi yazılı?"

Kadın konuşamıyordu. Elleri titriyordu, bakışları sislenmişti. Kocasının sesi ısrarlıydı:

" Mektubu okur musun? Ne yazmış Genel Kurmay?"

Kadının sesi ahizeden kesik kesik  kulağının içinde soru akisleri çizmişti:

" Ama Fuat sen mecburi şark hizmetini yapmadın mı? "

Adam sesine numaradan manidar bir ifade yerleştirip konuştu:

" Hanım, tabi ki yaptım. Seninle tanıştığımda Ağrı' dan yeni dönmüştüm, hatırla...unuttun galiba! Mektupta ne yazılı, hadi oku bir? Hâlâ okumanı bekliyorum..."

Fuat Beyin eşi birkaç kere yutkunmuştu. Boğazındaki yapışkan sıvıyı temizledikten sonra mektubu okuyabilmişti. Mektup, 1980 sonrası emekli olan subayların 2 yıl yurtdışında görevlendirilecekleriyle ilgiliydi. Emekli Alb.Fuat Gündoğan'ın görev yeri Kuzey Kıbrıs olarak yazılmıştı.

"Sen ne diyorsun?! Nerden çıktı şimdi bu?! Hemen Ankara'ya telefon açıp bilgi alacağım canım.  Gerçek neymiş anlarız..."

Tabi, asıl gerçek Fuat Beyin Foça'daki aşk yuvalarına koşma arzusuyla yanıp tutuşmasıydı.

Ne yaptıysa Ankara kararlıydı. Emir büyük yerdendi. Gidecekti. Zorunluydu.
Birkaç gün daha İstanbul'da kalabilirdi. Fuat Bey, kuaförüne gidip bakımını yaptırdı. Yeni kıyafetler aldı. Öyle ya Kıbrıs çok pahalı ve sıcak iklime sahip bir ülkeydi.
Karısı hiçbir şeyden kuşkulanmamıştı. Son günler oldukça mutlu geçirdiler. Veda öncesinde 30 yıllık evli çift, kumrular gibiydiler.
Valiz hazırlıkları yapıldı.  Ve Fuat Bey, gözyaşları içinde eşine veda edip önce Kıbrıs'a uçtu.

Devre arkadaşıyla 2 gün geçirip, sırrını ona anlattı. Çaresizdi. Aşk acısı çekmekteydi. Ya eşinden ayrılacaktı, ya da böyle bir çözümle sevgilisiyle kısa da olsa birlikte olacaklardı.

Arkadaşı onu anlayışla karşıladı. Fuat Bey, eşine gönderilmek üzere yazdığı mektupları verdi. Ayrıca her ay ailesinin geçimini sağlayacağı parayı da arkadaşına teslim etti.

Böylece Türkiye'de yaşadığı hiç anlaşılmayacaktı. Arada ankesörlü bir telefondan eşini arayacaktı.
Arkadaşı ile bir rum meyhanesinde demlendikten sonra İzmir'e uçtu.

Foça, onun ikinci hayatının başlangıç merkezi olmuştu. Mutluluktan ayakları yerden kesilmişti. Yaşadıkları aşk yuvaları, sahilde taştan restore edilmiş çok şirin bir Rum eviydi.

Yaşadıkları küçük tatil beldesinde kimse onları tanımıyordu.
Tanınmamak yeni aşıkları daha rahat, daha doğal hareket etmelerini sağlıyordu.
Kadın önceden bir Fransızla evliymiş. Kültür farkı evliliklerinin bitmesini sağlamış. Fransız erkeklerinin mutlak metresleri olurmuş, falan filan...

Peki, ya Türk erkeği de evliyse, o zaman durum daha vahim değil miydi?
Öyle ya, çoluk çocuğa karışmış bir erkeğe daha ne kadar sahiplenecekti?
Adı Bengisu olan güzel bayan, kendisinin Aids hastası olduğundan,  hatta  hastalığı taşıyıcı bir portör olduğundan bile haberi yoktu.

Kısacası, Fuat Beye ölümcül hastalığını bulaştırdığından bihaberdiler.  Ancak her ikisi bir yıl sonra acı gerçekle yüzleşeceklerdi.
Kader, onların daha fazla birlikte olmalarına izin vermeyecekti...

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: