Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

5 Mart 2019 Salı

ONUR'UN BAKIŞLARI (2)



Çocuk kırılgan bir bakış uzattı babasına.
" Okuyacağım tabi. Hem de polis olacağım Ben baba!.."
Der demez sağ koluyla başını korur gibi yapıp, yüzünü kapamıştı.
Ne diyeceğimi bilememiştim. Bakışlarımı babasına çevirdiğimde görmüştüm, göreceğimi de...
Adam her iki elini, sıkıca yumruk yapmıştı. Ben olmasaydım, eminim ki, o yumruklardan fazlasıyla nasiplenecekti, o çocuk.

Babanın sert bakışlarıyla buluşunca bakışlarım, onun da ifadesi birden değişmişti.

" Şeyy, Emine Hanım, bizim oğlan biraz sorunlu da. Bu nedenle biraz sesim yükseliyor. Beni yanlış anlamayın... Artık burama kadar geldi. Doluyum bende...Annesiyle ayrıldık da..."

Susmuştum...Onu dinleyerek onu anlamaya çalışıyordum.

"... Kadın, hasta işte...Hem kafadan, hem bedenden. Bunun ellerini ayaklarını bağlarmış geceleri. Kömürlüğe kapatırmış. "

Duyduklarıma inanamıyordum!

"Kömürlüğe mi, kapatırmış?! Peki, siz neredeydiniz?"

" Yoktum. Mahkeme velayeti anneye vermişti. Bende Ayvalık'a çalışmaya gitmiştim. Çocuğun teyzesi telefon açınca durumu öğrenmiştim. Bende çocuğu alıp, getirdim körfeze..."

" Ama bu suç! Çocuğun velâyetini üzerinize almalısınız."

" Oo, kim uğraşacak o işlerle Emine Hanım? Burası Türkiye. O iş yaş..."

Sözlerini bitirince omuzlarını silkip, cebinden sigara tabakasını çıkarttı. Bana uzattı. İçmiyorum, diye  bakışlarımla reddetmiştim. Tabakadaki sigaralar flitresizdi. Belli ki, tütünü kendisi sarmıştı. Tabakadan bir tane sigara alıp, dudaklarına sıkıştırdı. Çakmak aradı ceplerinde. Yoktu. Bakışları bana çevrilince, benden ateş isteyeceğini anlamıştım.

 "Mutfakta ocağın yanında, " dedim.
Odaya yeniden gelince sordu:

" Burada içmemin bir mahsuru var mı?"

Der demez, ona balkonu işaret ettim. Oturduğu yerden kalkıp gösterdiğim tarafa geçti.

Bu durumu fırsat bilip Onur'u yanıma çağırdım:

" Gel canım yanıma. Seninle biraz sohbet edelim."

Usulca yanıma geldi. Sarıldım ona. Sevgiye öylesine muhtaçtı ki, o da bana sarılıp başını omzuma yasladı. Başını okşadım. Saçlarına değince parmaklarım durdu, ilerlemedi arasında. Çocuğun saçları sert ve keçeleşmişti. O an içim üşümüştü. Kimbilir, en son ne zaman yıkamamıştı çocuk?

" Kaç yaşındasın Onur?"

Başını omzundan çekip soruma yanıt verdi:

 " 10, ama bir ay sonra 11 olacağım."

" Bu sene kaçıncı sınıfı okuyacaksın?"

" 4. Sınıfı okuyacağım. Aslında bir sene okula gitmedim. Gitseydim bu sene 5.sınıfı okuyacaktım."

" Neden gitmedin Onur?"

" Şey...Babam beni yanına aldı. Biz daha önce Ayvalık'taydık."

Onur'a birşeyler ikram etmek istiyordum. Ona ne içeceğini sorduğumda az kalsın aklım yerinden fırlayacak gibi olmuştu.

" Hocam ben üç gündür açım. Acaba bana içecek değil de simit verebilir misiniz?"

Çocuğun babası bizim konuşmamızı duymuş olmalı ki, sigara içtiği balkondan hırsla odaya girdi. Çocuğun kulağından çekerek odada ileri geri sürükledi.

 " Ulan ben sana ne tembih ettim, ha ? Ne dedim buraya gelirken?"

Yerimden fırladığım gibi yanlarına bir adımda  vardım. Çocuğu babasından çekip aldım.

"Abdullah Bey, bunu yapmayın! Çocuk aç. Önce onun karnını doyuralım. Hadi benim evim buraya çok yakın. Size güzel bir kahvaltı hazırlayayım. Kahvaltı sonrasında, Edremit Kaymakamına gideriz. Sorununuzu orada çözeriz. İtiraz istemiyorum. Tamam mı? Hadi bize gidiyoruz."

Çekmeceden derneğin ve aracımın anahtarlarını aldıktan sonra baba oğulun kolunu tutarak önüme kattım.

Evimde baba oğula güzel bir kahvaltı sofrası hazırladım. Onur 2 dilim ekmeği zor midesine indirmişti. Tabağındaki sosis ve patates kızartmasana öylece iç geçirerek bakıyordu ki, dayanamadım, sordum:

" Bir sorun mu var Onur? Neden yemiyorsun?"

Sanki sorumu bekliyordu:

" Evet öğretmenim. Ben şimdiye kadar hiç bu kadar  çok yiyeceği birarada görmemiştim. Çabuk doydum. Yiyemediklerim tabağımda kaldı da... "

Onur sözcükleri yutarak konuşuyordu.

"...Bunların hepsini yiyemiyorum. Kalanı, dökecekseniz, değil mi,  öğretmenim? Dökmeyin! Bana verin!.."

"...Sahi bunları, yani diyorum ki, yemediklerimi evime götürebilir miyim? Akşam yemeğinde yerim."

Boğazıma takılan sanki cam parçalarıydı. Yutkunamadım. Babası yine öfkeli deniz gibi köpürmüştü:

" Ulan, ben sana ne diyeyim ha, ne diyeyim? Buradan bir çıkalım, sana dünyanın kaç bucak olduğunu göstereceğim. Sen dur daha..."

Çocuğun babasının normal olmadığını görüyordum. Belki de yetkililer, bundan dolayı konuya tam eğilmemişlerdi.

"Abdullah Bey, lütfen sakin olur musunuz? Çocuk haklı. Tabağındakileri dökmemi istemiyor.  Bu çok normal bir istek. Ben onları paket yapacağım. Siz böyle tepki verip kızdıkça beni üzüyorsunuz, ama..."

Ofladı. Sigara tabakasını cebinden çıkarttı.
" Terasta içebilirsiniz,"
Bende Onur'un tabağındakileri paket yapmak için masadan kalkmıştım.
Ürkek bakışlarla hala masada oturan Onur'a kitaplığımı işaret edip, çocuklarımın kitaplarını gösterdim.

" Sana hikaye kitabı versem okur musun canım?"

Beklemediğim bir yanıt vermişti:

" Evet bunu çok isterim. Okumayı çok özledim."

Gözleri ışımıştı sevinçten.
Minik etsiz yüzünü, şefkatle okşadım.

" İkinci raftakiler sana uygun hikaye kitaplarıdır. Hangisini istersen alabilirsin Onur?"

O çocuk nasıl koşarak gitti kitaplığa ah bir bilseniz!

" Sahi, istediğimi alabilir miyim? Kaç taneye kadar, almama izin verirsiniz?"

Duygulanmamak elde değildi. İçimden sessizce ona söylendim.

...Ah be çocuk!
Canımı acıtıyor, boynu bükük, o öksüz soru cümlelerin!..

Sevecan gülüşler uzatmıştım ona.

" Canın hangisini okumak isterse... İstediğin kadar al oğlum!"

Sevinçli çığlıklar attı:

" Sahi mi!.. Cidden mi!..Yani hepsi benim olabilir mi?"

Devam Edecek

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: