Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

5 Mart 2019 Salı

PİNOKYO SENDROMU



Gazetede birgün şöyle bir reklam okumuştum:

" Cenazenize ağlama korosu gönderilir. Paket program düzenlenir."

Ne çok gülmüştüm o gün. Güldürü ustası, rahmetli tiyatro sanatçımız
Nejat Uygur şöyle ifade eder, insanın bu iki duygu rengini:

" İnsanı ağlatan sebze bile var; Soğan! Ama güldürebilen sebze yok!"

Gülmeye hasret kaldığımız şu günlerde; önümüz arkamız, yanımız elemli, kederli insanlarla dolup taşıyor.

Medyaya bakıyoruz: Kanlı haberlerle, şiddetten geçilmiyor.
Hayat bir dramdan bir komediden ibaretse; gerçek nerededir ki?

Niçin gerçekleri saklıyoruz? Neden asıl olanı karanlıklarda bırakıp, ötelemekteyiz?
Ne kadar çok soruyla boğuşuyorum?

Yine kendim sorup kendim yanıtlamaktan yoruldum inanın. Yalan yalanı örttükçe, biz bir türlü gerçeğe ulaşamayacağız bu gidişle.

En çok da yalan  ne zaman söylenir bilir misiniz?

Örneğin, ilk tanışmalarda egonun cilasıdır yalan. Hatta evlilik öncesinde sözcükler kararları, seçimleri çabuklaştırır.
Hani, iş hayatına girmek için de çok duymuşuzdur o aşina yalanları.

Kopya referanslarla hava atmış pinokyoları da gördük yıllarca.
Peki ya, insan sağlığını riske atıp, sahte diplomalarla hekimlik rolünde, yıllardır çalışanlara ne demeli?..

Kimi işadamları, halkı dolandırıp servetine servet katar, kimileri banka soyar. Çok değil bundan bir sene önce uyanık, tombik döner yüzlü, bir genç; kurduğu sanal çiftlikle entegre tesislerde inekler besleyip süt sattı. Şimdiyse ortalar yok, paralarını kaptırıp, dolandırılan halk işadamlarına güven duymayı, inancını yitirdi.
Bazen de ticari eşiklerde bekleyenler de yalanın kollarına atılır?

Gelin tüm bu soruları, Güney Californialı yazar Kristin Hannah'ın soralım.

...Bir efsaneye göre Gerçek ve Yalan bir gün buluşurlar.
Yalan o an için doğru bir şey söyler ve “bugün hava çok güzel” der.

Gerçek şüphe ile yaklaşır bu söze, etrafına bir bakınır, sonra başını kaldırıp gökyüzüne bakar.

Hava hakikaten de çok güzeldir. Bir kuyunun önüne gelene kadar birlikte sohbet ederler, çok iyi vakit geçirirler.

Kuyunun başına geldiklerinde Yalan bir kez daha doğru söyler “Su çok güzel. Birlikte banyo yapalım mı?”

Gerçek bir kez daha şüpheci bir şekilde suya dokunur, su çok güzeldir.

Soyunur ve birlikte yüzmeye başlarlar.

Yalan bir anda sudan çıkar, Gerçeğin kıyafetlerini giyerek kaçar ve kayıplara karışır.

Bu davranış karşısında öfkelenen Gerçek kuyudan çıkar yalanı bulmak ve kıyafetlerini geri almak için her bir yanı dolaşmaya başlar.

Dünyada çıplak Gerçeği görenler onu hor görür ve öfkeyle bakarlar.

Bu durumu içine sindiremeyen zavallı Gerçek kuyuya geri döner ve sonsuza dek ortadan kaybolur.

O zamandan beri Yalan, dünyanın her yerinde Gerçek gibi giyinmiş ve içimizde dolaşmaktadır.

Gerçek ise hala çıplak ve saklandığı kuyunun derinliklerinde yaşamaktadır.
Dünya ise hiçbir şekilde çıplak Gerçeği görmek istememektedir.
...
Yazımı sonlamadan önce size ufak bir yalanımı itiraf edeyim mi?
Anlatayım mı?
Efendim?
Yanıt gelmiyor.
Yo yo, bir ses duydum.
Birileri yanıt veriyor:
"İstemiyormuşsunuz.  "
Efendim?
" Peki bende ısrar edecek değilim zaten. "
"Yok yok, hemen de gitmeyin öyle canım!"
" Anlaşmamız gereği sadece ufak bir yalan söyledim, çaktırmadan size..."
Miş, gibi yapmıştım çaktırmadan :)

Yalansız mutlu bir yaşam dilerim sizlere...

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: