Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

5 Mart 2019 Salı

SON ÇAKIL TAŞI



Adamın biri sürekli mutsuzluk çekip duruyormuş. Oysa bir insanı mutlu edebilecek herşeye sahipmiş. Sağlıklı bir bedene, çalışmasa bile onu yaşadığı sürece geliştirebilecek bir servete, kadınlar tarafından beğenilen yakışıklı bir fiziğe sahipmiş. Lakin sürekli, mutluluğun formülünü arayıp durmaktaymış.

Hani derler ya, "Güzel bir kadın, su gibi para getiren bir işin, altında son model bir araban, şato gibi evin olsun. İşte mutlu bir insansın."
Kaç üniversite bitirmiş, mutlu olmamış.
Katıldığı sayısını unuttuğu seminerler de onu tatmin etmemiş.
Hatta adına düzenlenmiş partilerde alkış tutan hayran kitlesi de varmış. Ama yine de mutsuzmuş.

“Kumar oyna, mutlu olursun, heyecan şart,” demişler. Kumar oynamış, kah kazanmış, kah kaybetmiş. Değişmemiş ruh rengi. Hep mutsuzmuş.
Ne güzel bir kadın, ne çok para, hiçbir şey onu mutlu kılmamış...

Sonunda dostlarından biri Uzakdoğu’da bir bilgenin varlığından bahsetmiş. Mutluluğun formülünü bulmuş-muş bilge. Ancak o yardım edebilirmiş, kendisine.
Atlamış uçağa gitmiş gitmesine, ama bilgenin yaşadığı Asya’nın en yüksek dağlarındaymış. İnsan ayağının değmediği, kuş uçmaz kervan geçmez, bir yerdeymiş. Özel pilotlu helikopter kiralayıp tutmuş. O dağları çok iyi bilen rehperleri de arayıp, bulduktan sonra; yiyecek kolilerini yükleyip yola koyulmuşlar. Tabi bütün bunlar için oldukça yüksek, önemli ödemeler yapmış. Adeta bir servet harcamış.

Bilgenin bulunduğu yere iniş yapmak mümkün değilmiş. Dik ve sivri kayalıkların olduğu yüksek yere paraşütle inmekten başka çaresi yokmuş.
Ya dönüşü nasıl olacakmış?
Tabi ki yürüyerek!..

Kilometrelerce aşağıya inmek belki de günler ve haftaları geçmesi gerekmiş. “Olsun, yeter ki mutluluğun formülüne ulaşayım,” der adam. Razı olur. Tüm zorluklara katlanmayı göze alınca, engelleri aşabileceğini düşünüp, yola koyulur.
Uygun bir alana geldiklerinde rehberlerle, yiyecek kolileriyle birlikte iniş yaparlar. Uzunca yürüyüşlerden sonra bilgenin yaşadığı mağaraya, saç sakal uzmış olarak, ulaşmışlardır.

Selamlaşmalardn sonra bilge ona ziyaretinin nedenini sormuş. Adam bilgeye 2 soru sormuş:

"Yaşam nedir?"

"Bir türlü mutlu olamıyorum. Mutluluğun anahtarını nasıl bulabilirim?”

" Sizin o anahtara sahip olduğunuzu söylediler bana."

Bilge gülümser. İki üç tel kalmış aksakalını eliyle sıvazlar.

" Gel benimle," der ve onu mağarasına davet eder.  Mağranın duvarındaki oyuktan topraktan bir küp çıkartır. Bilge ağır ağır, elindeki küple genç adamın yanına gelir.

" Benim mutluluk sırrım, işte bu küpün içindeki çakıl taşlarında gizlidir."

Adam şaşırır! Biraz da öfkelidir.

" Çakıl taşları mı? Nasıl yani!? Şimdi ben bunca masrafı yapıp, kilometrelerce yolu aşıp, şu basit küpteki çakıl taşlarını görmek için mi geldim?"

Bilge, onu duymamış gibi yanına gelmesi için işaret eder.
Sonra da bir kayanın üzerine oturur. Elindeki toprak küpün içinden bir çakıl taşı alıp atar. Küpü genç adama uzatır:

"Şimdi şu küpün içindeki çakıl taşlarını sayar mısın, genç adam?”

Eline aldığı toprak küpü, ters çevirip çakıl taşlarını yere döküp sayar:

" 730 çakıl taşı var."

"Demek ki, 30.295 taşı atmışım. Geride yaşanacak tam 730 günüm kalmış."

Genç adam bilgenin konulmasından birşey anlamamıştır. Bilge, onun şaşkın yüz ifadesini görmezlikten gelir. Sorar:

"Sizin yaşadığınız kıtada bir insan ömrü en fazla kaç yıldır?

Genç adam:

"75 veya 80 yıl."

Bilge;

" Bir yılda kaç gün vardır?"

" 365 gün..."

" 75 yaşı 365 günle çarp ve bana söyle, genç adam."

"27.375 ediyor."

" Şimdi kaç yaşındasın genç adam?"

"35"

" Hımm. Demek ki senin de tam 14.600 atılacak taşın kalmış!"

Adam anlamamış gibi sorar:

" Kafam karıştı. Biraz açar mısınız?"

Bilge aydınlık bir gülüş uzatır genç adama:

...Bizim inancımıza göre biz 85-95 yıl yaşayacağımızı düşünüp; her yeni doğmuş çocuğa bir küp hazırlanır. Törenle aile büyükleri o küpe yaşayacağı gün sayısı kadar çakıl taşları koyarlar. Her gün 1 taş atılır."

...Bundan tam 85 yıl önce, benim de küpüme tam 31.025 taş konmuştu. Bugüne kadar 30.295 taşı atmışım. Demek ki giden günlerimi iyi kötü yaşamışım."

...Şimdi 730 taşım kalmış. Az önce 731 vardı. Senin de gördüğün gibi her gün, o gördüğün küpten 1 taş alıp atarım. Bugün ömrümden 1 gün daha eksildi, diye düşünürüm. Daha yaşayacağım 2 yılı da düşünecek olursak, tam 85 yaşında ölmüş olacağım."

...O son taşı elime alana kadar, o güne kadar nasıl bir hayat yaşadığımı, düşüneceğim.
İşte ben o son günde dahi;  'keşke ve belkilerim,' olmaması için gayret edeceğim."

... Bu yüzden genç adam; daha yaşanacak 750 günüm var. Kalan günlerimi iyi değerlendirmeliyim. Zaman bir su gibi akıp duruyor."

Bilge artık susar.

Mutluluğu arayan adamın bir anda yüzü aydınlanmıştır. Gökyüzüne doğru uzanır bakışları. Mavi ve beyaz pamuktan bir yorgan gibidir gördüğü. Sonra taa, uzaklara uzatır bakışlarını. Kilometrelerce yürüdüğü, tırmandığı kayalıklardan aşağıya doğru bakar. Yeşilin her rengini görür.

Güneşin ışıltılı kollarının sardığı, bir yılan gibi kıvrılarak akmakta olan ırmağı seçer gözleri. Gümüşten bir tel gibi pırıl pırıl ışıldıyordur ırmak. Bir an doğayı kucaklamak isteği ile coşar içi. “İşte hayat,” der.

Içi titrer. Bedenini kollarıyla sarar. Derince soluklar yaşamı. İçine bahar dolar. Binbir çiçekler açmıştır gönül topraklarında. Sarı kurak çöl değildir artık.
Yüzündeki karamsar çizgiler de kaybolmuştur artık.

Yüksek sesle;

"O ırmakta yüzmek istiyorum," der birden!

Bilge gülümser:

" Haydi git yüz. Seni engelleyen mi var?"

VE adam bilgeye teşekkür edip, kırlardan aşağıya doğru mutlulukla koşar.

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: