Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

13 Mart 2019 Çarşamba

EYVAH! (Son)



"İki öğünü bir etmişin, bir öğünü sır etmişin."
Yaz aylarının sabahları pek mahmur kalkardık. Daha afyonumuz patlamadan, taze ekmek kokusu için 500 metre mesafedeki ekmek fırınına gitmek, genelde hep bana düşerdi. Neden bana düştüğüne gelince; bunu sevimli minik köpeğimiz Pamuk daha iyi anlatır sizlere.
Pamuk, sabahın köründe çişi geldi mi, aynı saatlerde baş ucuma gelip, inlerdi. Duymazdan geldiğimde de yapacağını yapardı. Yerden öyle bir sıçrayıp üzerime çökerdi ki, ne olduğumu anlamazdım!

Haydi, istersen kalkma şimdi. İkilerdi zıplayışlarını...

İşte o gün, yine erkenden kalkıp, biraz sahil turu attıktan sonra ekmek fırınına gitmiştim. Tabi dönüşte alt kattaki komşumuz, bizi görünce biraz hoşbeş sohbet etmiştik. Saat de öğlen olmuştu. Elimdeki ekmekleri görünce, kahvaltı etmediğimi söylemiştim komşuma. O da yukarıdaki sözü söylemişti, gülerek.
"İki öğünü bir etmişin, bir öğünü sır etmişin."
Eşim akşam üzeri eve geldiğinde 'öğlen yemeğini' kaynatmıştık biz de. Yani, sizin anlayacağınız bir öğünümüz sır olmuştu, Akçaylı komşumun dediği gibi...

O günü anımsıyorum da...
Hafta sonları evden çıkmak mümkün değildi. Ev işlerim hafifleyince, sıra yemeği pişirmeye gelmişti. Patates soğan sepetine uzandım, içi boştu!

Eyvah evde soğan da yokmuş!

"Hay Allah, yemek soğansız olur mu?" yüksek sesle düşünmüştüm.

Hırkamı üzerime alıp, kapı komşuma gidip, ödünç bir soğan isteyecektim. Tam kapıdan çıkacaktım ki; Annemin sözleri düştü belleğimden. Vazgeçtim komşuya gitmekten. Ve soğansız pişirmiştim o gün kuru fasulyeyi.
Akşam sofrayı kurdum. Sıra sıcak yemek servisine gelmişti. Tarhana çorbasını sıcak çay içer, gibi 2 dakikada içen eşimin boşalan tabağına kuru fasulyeyi servis ettim.
Tabağından iki kaşık alan eşim,
"Bu ne ya bulamaç gibi, tat yok, lezzet yok!" demez mi?
Bende kem küm edip,
"Soğansız pişirdim, ondan öyle canım..." demiştim.
Bu kez eşim demez mi! 
"Soğan yoksa, neden pişirdin ki? Yazık etmişin kuru fasulyeye!"

Sanki bana yazık değildi. Bütün gün evde işlenmekten canım çıkmıştı!
O akşam eşimin bu sözlerine çok alınmıştım. Hani derler ya,

"Evliliğin ilk üç senesi canım cicim, balayı aylarıdır!"

 Eşimin bana hoşgörülü, anlayışlı davranmasını beklerken, üstüne üstlük de soğansız yemek yaptığım için suçlamıştı beni!

O akşam yorgunluk mu, kırılganlıktan mıdır ne, boğazımdan hiç lokma geçmemişti.
Henüz birbirimizi tam tanımadan çokk önemli, ciddi bir ortaklığa imza atmıştık.
Evlilik, gibi..!
Annemin sözlerinden biri daha aklıma gelmişti, sessizce yatak odamızda ağlarken...
"Bak kızım, bu evliliği sen istedin. Oysa ben senin çok zengin biriyle evlenmeni, yokluk çekmeni hiç istemem. Madem çulsuz biri ile evlendin, sonuçlarına da katlanacaksın. Sakın, ben çok mutsuzum, diyerek kapıma gelme...Yuvana sahip çık, sabır göster!"
Bana bu sözleri söylediği o yıllarda anneme öyle çok kızmış, öyle çok içerlemiştim ki!
Ah, ne çok kırgınım sana anne ne çok!

"Keşke, Kapım sana her daim açık, omzum sana her an hazır, kimseye gidip maymun olma, gel ana evine kızım! Deseydin ya anne?"
Ben böylesi kendime acırken, eşim gelip başımı okşamış, alnımdan öpüp özür dilmişti:
"Affet, sana biraz kaba davrandım, canım. Keşke giderken deseydin bana, gelirken soğan alırdım."
"Demedim işte. Sepette soğan var sanıyordum."
Barışmalarımız güzel olurdu. Acının üzerine yenilen tatlı gibiydi barışmalarımız.
Hayat bu işte!

Eyvah, dediğimiz anlarımız hep sürpriz olarak kapımızı çalıp duracaktır. Bizde onu sabır ve sükunetle karşılamaya hazır olmalıyız.
Ve her eşimin bana gelişinde anneme dualar ederdim, bir önceki ona olan kırgınlıklarımı unutup:
"İyi ki, kapım sana açık, gel her kavga sonrası kızım!" demedin anne!
Aksi halde ben sabır denen duyguyla hiçbir zaman başa çıkamazdım ki...

Emine Pişiren/ Kocaeli/ Mart. 2019

Hiç yorum yok: