Umuda kurşun işlemiyor, derdi bir şair dostum.
Bugün gözlerimin feri sönük, izliyordum televizyon haberlerini. Aradan 4 gün geçmiş,enkazdan ölenleri tek tek sedyeye taşıyordu Afad gönüllüleri...
İçim sızlayarak izlerken o kareleri, hangi yürek sabır gösterebilirdi gözlerine, hangi?
Annesi...
Babası...
Kardeşleriydi...
Ama en çok da AFAD gönüllüleriydi...
Onların büyük çaba, emekle dikkatle, yılmadan, uykusuz, tekinsiz sabahlara kavuşuyordu gözleri...
Acıyı sağıyordu o gözleri!
" Belki, bir umut," diyorlar o enkazdan kurtulmuş, acının en yakından tanıkları...
Düşünün...
Tam 91 saat havasız, ışıksız, üzerinde tonlarca beton yığını varken bir minik can, o karanlıkta korkmaz mı?
Korkar tabi ki...
Ama o sabırla, umutla ona yaşam elini uzatacak birini bekledi.
Adı Ayda idi...
4 yaşındaydı...
Son bir umutla küçük bir delikten çığlık atmıştı, o minik yüreği ile...
Afad gönüllüsü, makine gürültüleri içinden duymuştu, yaşama yeniden dönmek için, o minik yavrunun umut çığlığını.
" Adın nedir yavrum?"
" Ayda..."
" İyi misin?"
" İyiyim."
Sonra "Annem, anneciğim!"
Demişti o yavru.
Ama annesi Ayla kadar şanslı değildi.
Sustu aletler.
Sustu insanlar...
Duyulan tek ses, sadece görevlilerin umutla çarpan yürek sesleriydi.
Ve Ayda kurtuldu.
Günışığına kavuşmuştu Ayda.
Onu ilk gören Afad Görevlisinin nemliydi bakışları. Tozlu elleriyle sildi kirpiklerindeki nemi. Sordu minik yavruya:
"Bir şey ister misin Ayda?"
" Ayran ve su istiyorum," dedi o yavru.
...
Eğer ki, umudun bir rengi olsaydı mavi olurdu, deniz gibi...Uçsuz bucaksız olurdu gökyüzünün rengi gibi.
Ayda, gri bakışlara umut olmuştu.
Hayat işte...
Bir bakarsın, toprağa son bulur; Bir bakarsın, yağmur damlasıyla toprağa can olur.
Emine Pişiren/Kocaeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder