Biraz içtiğimiz cin toniğin etkisi, biraz da günün yorgunluğu gece klübünden erken ayrılmamıza neden olmuştu. Hem gürültüden duyamıyorduk ki birbirimizi...
Yol boyu el ele, ara ara da sarmaş dolaş yürüyorduk, Maçka'ya doğru.
Hava oldukça kararmıştı.
Adımlarımız Valikonağını arşınlarken sokak lambasının altında birden durmuştuk.
" Aşkım bu gece bende kalır mısın?"
" Selim bu mümkün değil, biliyorsun?"
Bir kahkaha atmış, gülüşü karanlığı bölmüştü adeta. Hemen uzaklaştım ondan.
" Aşk olsun Selim! Farkında mısın, şu an benimle alay ediyorsun..."
" Olur mu öyle şey aşkım? Yanlış anladın beni. Gözlerindeki o şaşkın ifade hoşuma gitmişti...Hem gel bakayım sen şöyle. Aramıza kara kediler girmesin..."
Beni her iki kolumdan tutup kendisine hızla çekmişti. Sert göğsüne başımı yasladım. Nasıl da hızlı hızlı atmaktaydı yüreği...
Hala dilimin ucuna geldiği halde bir türlü soramıyordum...Benimle özel konuşacağı konuyu.
Oluruna bırakmıştım.
Zira beni iki şey çok hüzüne daldırırdı. Yaşamımda beni belirsizlik ve vedalar çok tedirgin etmekteydi.
Yürürken geceye yayılan ıhlamur kokularını derin derin içime soluyordum. Selim'le tanıştığım o ilk gün aklıma gelmişti nedense.
Bir hafta sonu iznimi geçirmek için anneme gitmek için kaldığım lojmandan çıkmıştım. Vapur sirenini duyar duymaz adımlarım hızlanmıştı. Karaköy vapurunu kaçırmamak için koşturmaktaydım. İçimden dualar ediyordum, "inşallah jeton almak için sıra beklemezdim," diye. Avuçlarımda jeton parası olan 2,5 lirayı sıkı sıkı tutmaktaydım.
Tam gişelere doğru yaklaşmıştım ki, birine çantam takıldı. Ne olduğunu anlamamıştım. Yankesicinin çantamı alıp koştuğunu görüyordum sadece.
Öylece donup kalmıştım olduğum yerde.
Asıl şaşkınlığımın nedeniyse, hala benden uzaklaşan çantamın sapına sıkı sıkıya tutunmamdı. Yankesici nasıl da ustalıkla kesmişti çantamı saplarından?!
Ben öylece Karaköy Vapur İskelesinin tahtalarına mıhlanmış çivi gibi dururken;
" Buyrun çantanızı..." demişti bir erkek sesi.
Çantama titreyen ellerimle; ikinci kez geçirdiğim bir şokla uzanırken, siyah gecede ışıldayan misketler gibi bana gülüşler uzatan Selim'in gözlerine değmişti gözlerim.
Titredim!
Hani elektrik alma, (buysa) buydu demek ki...
" Teşekkür ederim. Nasıl başardınız bilmiyorum, ama hayatım bu çantanın içindeydi."
Gülüşü gamzeliydi. Üstelik çenesinin ucunda da gamzesi vardı.
" Ah, öyle mi?! Neymiş onlar?"
"Kimliklerim ve bir aylık beni geçindirecek olan maaşım..."
" Aman canım, giden onlar olsun. Kazanılır onlar. Haydi gelin, nasılsa vapuru kaçırdık. Bir sonraki vapura daha zamanımız var. Gelin şurada bir börekçi biliyorum, çayla iyi gider."
Ne güzel bir teklifti. Onu hiç reddetmeden izlemiştim...
...
" Ne o Emine dalmışsın yine? Suskunsun!"
Belki de bana söyleyeceği özel ve önemli konuyu açacağı fırsatın geçiş anahtarıydı, Selim'le o ilk anım.
" Anılarımla söyleşiyordum canım. Hem hiç ben susar mıyım?"
" Hımm, öyle mii...Neymiş bakalım o anılar?"
Bu arada Maçka Parkına da gelmiştik.
" Anlatırım... Gel şu bank boş..."
Bir banka oturup geceye sırtımızı vermiştik.
" Hadi şimdi anlat, seni dinliyorum aşkım."
Gülüşüm hoşuna gitmişti.
" Hani geçen sene seninle ilk karşılaşma anımız vardı ya..."
Omuzlarımı sıkıca kavramıştı. Beni kendisine çekip sarıldı. Onun sıcaklığı tenime değer değmez, iliklerime kadar o ilk tanıdığım günkü gibi titremiştim. Hızla yana doğru kendimi çekmiştim.
" Ne oldu? Niçin uzaklaşıyorsun benden?"
" Sen böyle akım verirsen nasıl anlatabilirim ki aşkım? "
İşte o an patladı karanlığın içinde sorum:
" Hem sıra sende değil mi?"
" Ne sırası?"
" Bana anlatacağın o önemli konu neydi Selim?"
Bu kez o ellerini çekmişti ellerimden. Uzaklaştı. Bakışları geceye uzanmıştı.
Bir süre suskun kaldık.
Sigara içmiyordu. Bense onun yanında hiç içmezdim.
Şaşırtıcı soruyu sordu:
" Sigaran var mı?"
" Var. Niçin sordun?"
" Bir tane verir misin aşkım?"
Öylece ona baka kalmıştım. Çantamın fermuarını açıp sigara paketini ve çakmağımı ona uzatırken;
" Ama...ama sen sigara içmezdin ki Selim?"
" Şimdi içeceğim..."
Devam edecek
Emine Pişiren/ Akçay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder