OYSA...
İnsan düşününce, hele ki ortam sessizse, ne çok bilgi düşüyor belleğinden.
Ne bileyim, insan soruyor:
" Bu dünyada hiç mi bir şey yolunda gitmez?"
Hiç unutmam; geçmiş zaman olur ki, gazetenin birinde bir haber okumuştum. Başlık şu şekilde atılmıştı:
"İngiltere'de mutlu bir çift severek ayrıldılar!"
Haberin devamını okuyunca, gazete küpürünü kesmiştim. Zira bana çok ilginç gelmiş, kalplerin tutsak, ama yasaların hükmettiği bir ayrılmaydı.
İngiliz Adaleti çiftin boşanmasına bir celsede acilen karar verdiği, gibi birbirini çok seven çiftin, "sosyal mesafesini" şehirler arası tutulması gerektiğine karar vermişti.
Haberi okudukça konuya ilgim, daha çok artıyordu.
Meğer, ten allerjisi varmış. Çift bulundukları ortamda dahi ürtiker oluyor, ardından ciltlerinde kırmızı içi su dolu kabarcıklar oluşuyormuş.
Dünyada hiç adı konulmamış bu cilt hastalığına, doktorlar " Temas Dermatit" teşhisi koymuşlar.
Seve seve ayrılan gözü yaşlı çift, mahkeme sonrasında tokalaşmak şöyle dursun, duruşmaya avukatları ve hastalık raporlarıyla, tanık bilirkişi doktorları girmiş.
Ayrı şehirlerde yaşamaya başlamışlar. Bu kez de birbirlerine özlem ve sevda kokan mektuplar yazmaya başlamışlar.
Tabi, kısa sürmüş bu yazışmalar. Nedeniyse, çiftin mektuba dokunan parmaklarında allerjen belirtilerin yeniden oluşmasıymış... Tabi sonrası malum, yine hastane koşturmalar ve yine serum takılarak yapılan tedaviler...
Haberi, okuduktan sonra yeni bir öyküme konu olabilir, düşüncesiyle saklamıştım, bir kitap arasına.
Şimdi, medyada sıklıkla Kovit-19 bulaşmasın, diye " Sosyal Mesafeyi Koruyalım" uyarılarını duymaktayız.
Bu nedenle evlere kapanmış, kendi tutsaklığımızı yaşamaktayız. Alışverişlerimizde bu mesafeyi unutmaktayız.
Sonuç, malum.
Ölüme yolcu ediyor insanları dünyayı sarmış, bu lanet hastalık.
İtalyan düşünür ve yazar Leo Buscalgia'nın bir şiirini okumak geldi içimden: İzninizle:
"...Anımsıyor musun, yeni arabanı
Ödünç alıp çarptığım günü?
Öldüreceğini sanmıştım beni öldürmedin oysa...
Anımsıyor musun, seni zorla sahile götürdüğüm,
Yağmur yağacağını söylediğin ve yağdığı günü?
“Söylemiştim sana” demeni bekledim, demedin oysa...
Anımsıyor musun, kıskandırmak için seni,
Başka oğlanlarla oynaştığım ve senin kıskandığın günleri?
Terk edeceğini sanmıştım terk etmedin oysa...
Anımsıyor musun; çilekli pasta düşürüp,
Arabanın paspasını kirlettiğim günü?
Tokatlayacağını sanmıştım beni, tokatlamadın oysa...
Anımsıyor musun; dansın resmi giysili olduğu,
Ve benim söylemeyi unuttuğum,
Senin de kot pantolonla geldiğin günü?
Bırakacağını sanmıştım beni, bırakmadın oysa...
Evet yapmadığın çok şey vardı.
Ama dayandığın, sevdiğin, koruduğun beni...
Çok şey vardı;
Benim de senin için yapmak istediğim;
Vietnamdan döndüğünde
Dönmedin oysa..."
...
Ne çok pişmanlıklar yaşanıyor, şu barut kokularıyla kirlettiğimiz, tarumar edip yok etmeye çalıştığımız dünyada...
"Keşke," demeden önce "belkileri" umutla, cesurca kucaklamalı insan. Aksi halde sol yanımızı, "bir mezarlık" olarak şiirde olduğu gibi ziyaret edeceğiz.
Oysa dünya senden ibaret değil!
"Seni Seviyorum," demek için illa ölümü, beklemeye ne gerek var?
Emine Pişiren / Yazar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder