DÜŞÜNÜYORUM
Amerikalı şair Sylvia Plath diyor ki;
" Eğer düşünmeseydim daha mutlu olurdum."
Sevdiğini çok kıskanan şair düşünmekten yorulup intihar ederek 30 yaşında yaşama veda ediyor.
" Boyunayım" adlı şiirinde çiçekler arasından geçiyor, bakın dizelerinde bize kendisinden nasıl ipucu vermektedir:
"...Uykuya dalmadan düşünürüm de bazen
Ben de onlar gibiyim aslında –
Düşüncelerim bulanır sonra.
Uzanıp yatmak, daha doğal geliyor bana.
Sınırı olmayan sohbet yürürlüğe girdiği zaman, gökle aramızda.
Ve son kez uzanıp yattığımda bir gün ben asıl o zaman yararlı olacağım:
O gün ağaçlar bana bir kez olsun dokunabilecek ve benimle ilgilenecek vakti olacak çiçeklerin."
Öyleyse Dekartes;
" Düşünüyorum, o halde varım," sözleriyle bize varlığını hissetirerek yanlış mı düşünmüş, olmuyor?
Baksanıza Veysel de düşünerek kendini bulamamış olan değerlerimizdendi.
" İnsan mıyım, mahlûk mıyım?
Ot muyum, ekilir biçilir bir nebat mıyım?
Yoksa, görünüşte bir sıfat mıyım?
Hiçbir türlü bulamadım ben, beni."
İskoç şair William Durummod ise sanki insanın özüne biraz agresif dokunmuş:
"..Düşünmeyen tutucudur,
Düşünmeyen aptal,
Düşünmediğine aldırmayan ise köledir."
Liseli yıllarımızda suyun kaldırma kuvvetini öğreten hocamızın sesi çalındı kulağıma.
Arşimet " Evraka evreka!" Diyerek hamamdan fırlamadı mı, düşünerek?
Genelde düşünmeyi seçtiğimiz en güvenli limanlarımız; yatağımız ve banyolardır. Ve oralar en mahrem, en ıssız, en güvenli koyaklarımızdır.
Haydi sizinle bir dedenin yaşadığı köye yolcu olalım. Ne dersiniz?
...Vaktiyle köyden şehire yol alan bir genç varmış. Elinde tahta valiziyle köyün çıkışına geldiğinde bir dedeye rastlamış.
Delikanlıya ilginç gelense, yaşlı adamın sürekli yinelediği tekerlemesiymiş. Merakla yaklaşmış yanına.
" Düşünce alırım, düşünce satarım."
Delikanlı sormuş :
" Dede, bana satacağın bir düşünce var mıdır?"
Dede ona nereye gittiğini sorar. Sonra:
" Sana satacağım üç önemli düşüncem var, eğer tanesini 1 akçeye alırsan... Ama bana vereceğin düşüncen varsa senden akçe almam..." demiş.
Genç düşünmüş. Yaşlı adama verecek düşüncesi yokmuş. Cebindeki 3 akçeyi uzatmış dedeye.
" Ticarete ufaktan başla."
" Bara gece 12:00' den sonra var."
" Kadını gece 03:00'den sonra sev."
Delikanlı üç düşünceden bir şey anlamamış. Dudak büküp dedenin yanından üzülerek uzaklaşmış. Üç akçeyi heba ettiğini düşünmüş.
Şehire akşam vardığında bir parkta yatmış. Gündüz olunca doğru semt pazarına varmış. Kim ne satıyor, araştırmış. Bakmış limon satanlar, daha çok kazanıyor, doğru hale koşup cebindeki tüm parasını 10 kasa limona yatırmış.
Akşama kadar sadece bir kasa ancak satabilmiş.
Limon kasalarının üzerini örtüp pazarda bırakmış. Uymak için yine aynı parka gitmiş.
Sabah olduğunda limonları bıraktığı yerde yeller esiyormuş. Tüm limon kasalarını hırsızlar çalmış.
Üzülmüş. Diğer satıcılar "üzülme, gel kafa dağıtalım, hadi bara gidelim seninle," demişler.
İşte o zaman aklı başına gelmiş..!
Düşünmüş:
'Ne demişti dede? Ticarete ufaktan başla. Eğer, tüm parasını limonlara yatırmamış olsaydı, bugün cebindeki 9 kasa limon parası heba olmayacaktı.'
Ona düşünce satan dedenin diğer iki düşüncesi de aklına gelince, duraksamış. Biraz düşünmüş. Sonra;
" Siz gidin, benim biraz işim var. Daha sonra gelirim," demiş.
Ve geceyi beklemiş. Merak ediyormuş, bar nasıl bir yer?diye...
Bara vardığında arkadaşları kavga ediyormuş. Bir yandan içerde küfürler havada uçuşuyormuş. Bar kötü alkol ve sigara dumanı kokuyormuş. Kusanlar da tabi ayrı kötü manzaraymış. Hemen oradan uzaklaşmış.
Ertesi gün kalan parasıyla bir kasa limon almış. Pazarda iyi karla satmış. Dedeyi bu kez dinlediği için sevinmiş. Doğru düşündüğü için de mutlu olmuş.
Arkadaşları onun bu mutluluğunun daha fazla olabileceğini söylemişler. Falanca yerde güzel kadınlar varmış. Ona gitmeyi teklif etmişler. Dedenin üçüncü düşüncesi aklına yine fren yapmış. Arkadaşlarına işi olduğunu, daha sonra gideceğini söylemiş. Gecenin sabaha kavuşacağı saati beklemiş.
Varmış kadınların adresine. Aa, bir de ne görsün, içeri girdiğinde!
Kadınların makyajları akmış, erkeklerle birlikte olmanın, sarhoşluğu içindeymişler. Ve tüm çirkinlikleriyle onu karşılamışlar. Çirkin ve ağızları kokan, aşk yorgunu kadınları görür görmez delikanlının midesi kalkmış. Oradan hemen kaçmış.
Bir kaç hafta sonra arkadaşları hasta olmuşlar. O zaman düşünmüş ki, aklı başında olana düşünce bedava ve uygulaması da kolay geliyormuş.
...
Hikaye tabi burada bitmiyor. Uzayıp gidiyor. Hayat gibi...
İnsan yanıla yanıla yanılmamayı öğrendiğinde tek düşündüğü eylem başına vurması oluyor.
" Ah, akılsız kafam!"
" Ah düşüncesiz kafam!" Diye...
Galiba en zoru da insanın düşündüğü gibi davranmasıdır.
Aşka düşen insanlardan yerçekimi sorumlu tutulamaz!"
Diye düşüncesini bize ileten Einstein' i duymamazlıktan gelemeyiz, değil mi?
O halde Dekartes'e katılmak en doğrusudur, diye düşünüyorum.
Düşünüyorsak varız.
Sizler de iyi ki varsınız.
Emine Pişiren/ Kocaeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder