Lojmana geldiğimde saat gecenin 22:00'sini bulmuştu. Doğru duşa koşturdum. Üniformamı giyinip görevli olduğum kata doğru adımlarımı hızlandırmıştım.
Görevimi arkadaşımdan devralınca sorumlu olduğum kattaki hastaların rutin kontrollerini yaptım. Ardından onların ilaçlarını verip ofisime geçtim. Sessizliğin içinde geçirdiğim günü düşünmeye başladım.
...
Sigaradan bir kaç nefes çeken Sinan'a hayretle bakmaktaydım.
" Nasıl da içine çekiyorsun, dumanı? İçtiğini hiç söylememiştin bana..."
" Gerek duymadım ki... Bırakalı tam üç yıl oldu."
Konuşmasına ara verip sigarasından cesaret alır gibi bir kaç nefes daha çekti.
Onu konuşmaya zorlamayacaktım. Gözlerimi farklı alanlara kaçırdım.Tam iki bank ileriye doğru uzandı bakışlarım. Bir çift öpüşmekteydi.
Açıkçası hüzünle onları birkaç saniye izledim. Sonra da bakışlarımı Sinan'dan yana çevirdim. İçimde tanımlıyamadığım bir sıkıntı, bir huzursuzluk vardı. Niçin konuşmakta bu kadar zorlanmaktaydı?
Neydi, bana anlatmakta zorlandığı çok önemli konu?
Aniden konuştu.
" Emine ben nişanlıyım..!" Demişti birden bire...
O an boğazım kurudu. Sanki kanım damarlarımdan çekilmişti.
" Neey..! Senn! Ve de...Nişanlı..!"
" Evet... Bunu sana daha ilk günden söylemek istiyordum, ama cesaret edemedim."
Yutkundum...
Çok ağır gelmişti sevdiğimin itirafı.
Biraz sesime netlik vermek adına birkaç kez yutkundum.
" Niçin cesaret edememiştin Sinan?"
Bekliyordu bu soruyu sanki.
" Çünkü..."
Bu kez yutkunma sırası ona gelmişti.
Atıldım.
" Çünkü ne Sinan? Çünkü nee?"
Sesim biraz yüksek çıkmıştı.
" Çünkü sana aşık olmuştum."
Susmak yakışıyordu karanlığa.
Üstelik kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaktaydı. Sevinsem mi, üzülsem mi, o an hiç bilememiştim.
...
" Miss. Gürbüz bakar mısınız?"
Birkaç saat önce yaşadıklarımı düşünmekten Prof. Dr. Alican'ın sesiyle ayrılmıştım.
İçimden, ' Allah Allah, bu adamın bu saatte, burada ne işi vardı ki?'
" Buyrun Hocam. "
" 430 da ki hastayı 100 metre yürütmemişsiniz, niçin?"
O an öfkeyle öyle bir yanıt verecektim ki, sözcüklerimi dilimin ardına öteledim. Adam resmen benimle dalga geçmekteydi. Hiç yeni opere edilmiş hasta 100 metre yürüyebilir miydi?
Dalgaysa dalga. Ben de,
" Peki efendim. Vizitinizden sonra yürütürüm. Başka bir order'ınız var mı?"
" Var. 430'un dosyasını verin bana."
Metal dosyaların olduğu kısma gidip hastanın dosyasını uzattım.
O bir şeyler yazarken ben de diğer alana geçip sabahki ilaçları hazırlamayı seçmiştim.
Kızıyordum ukala adama. Hem en son duyduğum habere göre 2.katta nurselerin kafalarına dosyaları fırlatmıştı.
Adamın attığı triplere suskun kalmak en iyisiydi.
O gidince dosyayı açıp yazdıklarını okumaya başladım.
" Hasta 100 metre yürütülecek. Hastanın konstipasyonu için 2 amp. libalaks İ.V olarak yapılacak."
Şaşkınlıktan sesime fren verememiştim.
" Haydaaa! Bu ne şimdi yahu!? Adam resmen benimle oynuyor. "
Bayan hastabakıcı arkamdan seslendi.
" Hangi adam Miss. Gürbüz?"
" Alican Hoca. Yahu libakaksı damardan vermemi istiyor. Tarih bile yazmamıştır bunu."
Kadın hafiften kıkırdamıştı.
" Niçin yaptı ki bunu?"
" Bilmiyorum canım. Öğreneceğim. Görelim. El mi yaman bey mi yaman!"
Elim deskin üzerindeki telefona uzandı. Santralın numarasını çevirip bekledim. Santraldaki bayanın sesini duyana kadar saç diplerim acıyordu. Sanki her teli çekiliyordu.
" Canım bana Prof. Dr. Fikri Alican'ı bağlar mısın?"
" Tabi, ama bu saatte aradığım için bana çok kızacak."
" Sen yine de onu bağla Ayşen'ciğim. Önemliymiş dersin."
" Peki Miss. Gürbüz."
Dakikalar ne kadar da uzunmuş.
Kalemim deski tık tıklarken, bayan hastabakıcı endişeyle beni izlemekteydi.
Alican Hocanın sesi ahizeden duyulur duyulmaz,
" Hocam sizi bu saatte rahatsız etmek istemezdim. Lakin ilaç değişikliğini size iletmem gerekiyordu. 430 no'lu hastamız için Libalaks amp. yazmışsınız. Eczaneye sorduk. Ampulü piyasada yokmuş. Supp varmış. Muadil olarak ne alalım?"
Ahizeden kahkaha sesleri kulağımın içinde akisler çizmekteydi.
" Zeki şeyy! Bildiğini yap.!."
Devam edecek
Emine Pişiren/ Akçay
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder