Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

19 Ocak 2021 Salı

GÜVERCİN YÜREĞİM...(5)


Hastabakıcı Nermin Hanım elinde dikdörtgen bir paketle kata geldiğinde ben de Zeki Alasya'nın annesini kontrol etmiş refakatçi kalan kızına hediye için teşekkür etmiştim.
Danışmaya bırakılan paketi almış ofisime geçmiştim. Hastabakıcının meraklı bakışları arasında paketi açtığımda üç yeşil elmanın kutuya aralıklı yerleştirilmiş olduğunu gördüm. Dudağım buruk bir hüzünle içe doğru kıvrılmıştı.
Elmanın birini elime alır almaz az kalsın yüreğim yerinden çıkacakmış gibi olmuştu.
Sonra diğer iki yeşil elmayı da alıp incelediğimde; " Ah Sinan ahh!" Nidası kıvrılan dudak uçlarımdan çıkmıştı.
Üç elmayı yan yana dizdiğimde, tepemde meraklı bakışlarıyla beni izlemekte olan hastabakıcım hecelemeye başlamıştı bile...
Siyah keçe kalemle üç yeşil elmada üç sözcük yazılıydı.
I...LOVE...YOU
Yeşil elmaları paketine yerleştirip hastabakıcıma uzattım.
"Elmaları yıkayalım bir güzel yiyelim mi Nermin Hanım?"
...
Sabah nöbetimi devrettikten sonra doğruca kahvaltı salonuna indim. Kahvaltı sonrasında lojmana uymak üzere giderken En samimi arkadaşım Miss. Bozacı ile karşılaşmıştım. Ayaküstü sohbet ederken lojmandan adım seslenilmişti.
" Gürbüzzz...Telefonnn..."
Miss. Bozacı:
" Haydi koş. Seninki yine arıyor."
" Yine, derken?!"
" Kızım, seninki sabaha kadar uyutmadı ki bizi. Sana acil ulaşması gerekiyormuş."
" Hımm. Ulaştı da...Kusura bakmayın ne olur. Artık rahatsız edilmeyeceksiniz."
Arkadaşım kaşlarını yay gibi alnının yukarısına doğru germişti.
" Nasıl? Bu ne demek şimdi?"
" Sonra anlatırım canım. Sabaha kadar çok iyi düşündüm. Bir karar vermiştim zaten."
Ayaklarım Amerikalı Süperviser'ın odasına doğru yönelmişti. Hızlı hızlı ilerlerken yanıtladım onu:
" İstifa edeceğim canım..."
Koşturdu peşimden.
" Kızım sen çıldırdın mı?"
" Galiba..."
" Bunu yapamazsın! Değer mi?"
" Yaparım. Değecek tabi."
" Mecburi hizmetin var ama..."
" 2 aylık bedelimi öder, yine giderim canım. Zaten hiç alışamamıştım bu mesleğe..."
Amerikalı Müdürün odasına yaklaştığımda arkadaşımın bakışlarında ki hüznü yakalamıştı bakışlarım.
İstifa nedenimin ailevi sebeplerden olduğunu yazıp imzalamıştım. Amerikalı müdür her ne kadar ısrar ettiyse, 2 ay sonra maaşıma zam yapılacağını söylediyse beni istifadan vazgeçirememişti.
Mecburi hizmetimin bitmesine zaten bir ay kalmıştı. Maaşımı almamış, onunla ödemiştim.
Valizimi hazırlayıp lojmandan ayrılırken, ardında gözyaşları içinde 5 sevdiğim arkadaşımı bırakmıştım...
...
Sekiz ay sonra...
Atatürk Kültür Merkezinde sivil sağlık memuru olarak göreve başlamıştım. Eski iş yerimden hiç kimseye çalıştığım yerin adresini vermemiştim.
Yeni işyerimde sevgili eşimle tanışmış, kısa bir süre sonra da onunla evlenmiştim.
Mutluydum.
Her şey çok güzel gidiyordu. Bir sene sonra da dünya tatlısı bir kızımız dünyaya gelmişti.
Aradan 3 yıl geçmişti.
Bakan değiştikçe yeni atamalar yapılıyor, yeni arkadaşlar ve yeni müdürle çalışmak zorundaydık...
Yıl 1980...
Binamıza müdür olarak askeriyeden emekli albay biri atanmıştı.
Atandığının 3.günü canı memurlarla tanışmak istemiş. Tek tek odaları geziyormuş. Tabi bu durumdan benim hiç haberim olmamıştı.
O gün odamdaydım.
Kapı birden açılmıştı. Hem de ayakla. Çalınmamıştı da..!
İster istemez sandalyemden geriye doğru sıçramıştım!..
Önde müdür, ardında avaneleri durmaktaydı. Sonradan müdür olarak öğrendiğim kişi çatık kaşlarla bir süre bana baktı:
" Kim bu kadın?" Diye yanındaki yardımcısına sordu.
Kısa bir süre iki çıngıraklı yılanlar gibi bakımıştık. Kapı öylece açık kalmıştı. Hiç bir anlam verememiştim. Ama kafamın da tası atmıştı. Hızlıca arkalarından bağırmıştım.
" Kapıyı çalmayan o ayı kimdir?!"
O gün bakanlığa fax gönderilmişti. Bir hafta sonra da Topkapı Sarayına tayinim çıkmıştı.
Devam edecek
Emine Pişiren/ Akçay
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yakın çekim

Hiç yorum yok: