İnsan başlı başına bir evrenmiş. Bu yaşıma gelene kadar ne çok yanıldım, ne çok düştüm ve kalktım, sayısını unuttum.
Her yeni gün, bana postacı ile ya hüzün gönderiyor, ya da mutluluk...
Mutluluk kısa sürüyor, ama hüzün uzadıkça uzuyor.
Size az sonra yaşamış olduğum bir anı öykümü aktaracağım.
Geçen gün burada sizlerle "tartışma" ile ilgili bir yazımı paylaşmıştım.
İşte o yazının yorum bölümüne bir şahıs şöyle bir yorum yazmış:
" Abla sana hakkımı helal etmeyeceğim. O kadar yedik içtik."
Tabi buradaki yorumları çok geç görüp yanıtladığım için, durumu anlamak içinde gecikiyorum.
Adı geçen şahıs eşim ve benim için kardeşten öte bir şahıstır.
İstanbulda iken kah o bize, kah biz ona yemeğe konuk olurduk.
Evimiz depremden orta hasar görünce zorunlu olarak Akçay'da ki yazlığımıza taşınmıştık.
Hayat devam ediyordu...
Yıllar sonra kardeş dediğimiz "C" adlı kişi ikinci kez dünya evine girmişti. Bize telefon açıp balaylarını Akçay'da geçirmek istediklerini söylediler.
Ve geldiler...
Yıl 2014 senesiydi.
Tam bir hafta yatılı konuğumuz olmuşlardı.
Gezdirdik yeni evli çifti.
Körfezi çok beğenmişlerdi.
Edremit'te müstakil bir ev almaya karar vermişlerdi.
Henüz emekli olmamıştı kardeşimiz "C".
Biz de yardımcı olalım, istedik. Ee, çorbada bizim de tuzumuz olmalıydı, değil mi?
Emlakçı tanıdıktı.
Gösterdiği ilk evi çok beğenmişlerdi.
Akçay Zeytinli 1.kordon boyunda, eski Turban yolu üzerinde müstakil gibi yüksek girişli bir daireydi.
Fiyatı da gayet uygundu. 70.000 gibiydi, anımsadığım kadarıyla.
Kardeş '
" C" emekli olacaktı. İkramiye olan toplu parası 1 ay sonra eline geçecekti.
Evi de kaçırmamalıydı.
Emlakçı aynı zamanda aile dostlarımızdan biriydi.
Anlayış gösterdi, sözleşme yapıldı. Alıcıdan 500 TL kapora almıştı.
Yeni çift tatillerini beğendikleri beldemizde uzatmak istediler.
Onlara yine sahilde bir motel ayarlandı.
Bir hafta sonra İstanbul'a gittiler.
3 gün sonra bir telefonla;
" Evi almaktan vazgeçtik abla, eşimle tartıştık. Evi üstüne almak istedi." Demişti.
Ben de "bak kardeş," dedim ve onu uyarmak istedim.
" Bir önceki evliliğinde de benzer hata yapmıştın. Senin alacağın o ikramiye geleceğinin güvencesidir. Bak hala kirada oturuyorsun. 30 yıllık toplu emeklilik ikramiyeni yeni evlendiğin bir kadına vermek istemen, pek de sağlıklı bulmuyorum. Yine de sen bilirsin." Diye kardeşimi uyardım.
Keşke uyarmaz olsaydım...
Çok değil 2 gün sonra eşinden cep telime bir mesaj geldi.
" Abla ben sana ne yaptım da yuvamı yıkmaya kalkıyorsun? Yaşından başından utan!"
Hoppalaaa!
Bu neydi ya?!
Eşimle bu nahoş durumu tartıştık.
Hatta o gün bana kızmıştı.
" Ah Emine ahh! Sen bir türlü uslanmaz mısın? Ne diye elin insanını uyarırsın? Karı koca arasına şeytan bile girmezmiş, bilmez misin? Al işte bir dostundan da oldun! Ne olacak şimdi onların verdiği kapora?"
O gün eşime mi, tepki vereyim, yoksa "C"Kardeşin yaptığı bu densizliğe mi içereyim, yoksa yeni eşi Suna hanıma mı, durumu izah edip netlik kazandırayım? Bilemedim.
Elim telefona gittiğinde yürek çarpıntılarıö boğazımda atmaktaydı.
Aradım her ikisini, sürekli meşguldüler. Açmamışlardı tellerini.
Mesaj yazdım.
Gelen yanıt şuydu:
" Biz evi almaktan vazgeçtik. 500 ₺ kaporamızı şu hesaba geri gönder abla.!"
Şaşkınlık içindeydim!
Hemen emlakçı dostumuzu aradım.
" Necip oğlum, bu durumda ne yapalım? Felâket bir yanlış algı var.!"
" Abla ben kaporayı ev sahibinin hesabına yatırdım. Sözleşmede vazgeçen taraf 3 kat fazlasını ödeyecek. Yasal olarak konu budur. Sen çık aradan. Adam değilmiş. Uyardığın insan da dost değilmiş. Üzüldüm senin adına..." diye yanıt verdi.
Haklıydı.
Ama 20 yılı aşkın sürmüş kaybettiğim dostun, kardeşin ardından uzunca gözyaşı döktüm.
Genç emlakçı dostumuz Necip omzuma dokundu:
" Üzülme Emine teyzeciğim, sana şöyle köpüklü bir kahve yapayım. Daha iyi ya, dost mu, düşman mi, fırsatçı mi, tanımış oldun. Unut gitsin..."
" Nasıl unuturum yıllarımızı, anılarımızı?"
" Ee, hayat ve zaman unutturacak teyzeciğim. Biz neler yaşıyoruz bilsen. Son anda dahi satıştan vazgeçenler oluyor..."
Kahvelerimizi içerken genç dostuma,
Mevlan' nın öğrencisi ile aralarında geçen konuşmayı anlattım.
...
Mekana bir kış günü Konya'da ki medresenin bahçesinde dolaşıyormuş.
Öğrencisi karlı günde birbirine sokulmuş, uyumakta olan iki köpeği işaret etmiş.
" Hocam ne güzel sarılmışlar şu iki köpek. Isıtıyorlar birbirlerini. Keşke insanlar da şu iki köpek gibi olsalardı."
Mevlâna gülümsemiş:
" O iki köpeğin arasına bir kemik at bakalım. Yine aynı mı davranacaklar..?"
...
Şimdi bu kardeş beni silince rehberinden tabi bende silmiştim onu Face ve diğer sosyal medya hesaplarımdan.
2 ay önce bir mesaj yazmış mailime:
" İnsan kardeşini affeder, değil mi? Hadi bir ablalık yap..."
Affettim.
Bakın ilk işi yine suç atmak oldu...
Demek ki, iyilikten marazın doğması böyle bir şeymiş.
Demek ki, kârı koca arasına dost da girmeyecekmiş..!
Emine Pişiren/ Kocaeli
"Fotoğraf Ayşe Denli arşivinden alınmıştır."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder