Eğer ki, duyumsadıklarımı, yaşanmışlıklarımı bugün yazıyorsam, bu yarınlarıma gönül izlerimi bırakmak adına değilll...Gönül yangınımı biraz olsun azaltmak adınadır...
Yaşanmışlıklarımı bir diğerimize ifşa etmek, bu kadar önemli mi? Değil elbette ki...Çünkü ben hislerimin akislerini hayatın tuvali olan sayfalarına resmediyorum.
...
Tepegözün beyaz tahtaya yansıttığı beş hayvan üzerinde gitti geldi gözlerim. Menejerimizin seçmemizi istediği şıklar basitti. Gözlerime bir iki dakikada işaretlenecek kadar kolay görünüyordu. Hayat bana, çocukluğumdan beri, basit sorularda mutlak büyük yanıtların olabileceğini, asıl gerçeklerin detaylarda uyuduğunu ve düşünüp karar vermemi öğretmişti.
Bu nedenle basit soru üzerinde düşünmek zorundaydım. Her hayvanın üzerinde biraz düşünüp, sonunda kararımı vermiştim. Kaplan bana kötü davranmasın, iyi haberimi getirsin, dedim içimden. Sıra kötü haberin hayvanına gelmişti. Kötü haberi duymak istemiyordum hiç. Haber gelecekse, ne kadar geç duyarsam, o kadar iyiydi benim için. Bu yüzden en yavaş, en temkinli adım atan kaplumbağayı seçmiştim.
Testi bitirdikten sonra kağıtlarımızı toplayıp Amerikalı Menejerimize uzattım. Özellikle kağıtlara isimlerimizi de yazmamızı istemişti.
Yanımdaki bayan arkadaş, kulağıma fısıldadı:
“Siz hangi hayvanları seçtiniz?”
“Kaplan ile kaplumbağa.”
O da “Bende papağanla köpeği seçtim.”
Ona hafiften bir gülüş uzattıktan sonra dikkatimi menejerimize vermiştim.
Masasına oturmuştu. Bizi şaşırtan kısa konuşmasından sonra:
“Arkadaşlar, hangi hayvanları seçtiğinizi anımsıyor musunuz?”
Salonda “evet” sesleri yükselmişti.
“O halde şimdi sizlerden tahtada yazılı olan şıkların yanıtlarını okumanızı rica ediyorum. Her arkadaşımız, kendi değerlendirmesini yapmasını rica ediyorum.”
Konuşmasını sürdürdü:
“Ve bu seçkilerinizi kişisel dosyamda bulunduracağım. Böylece her birinizin, bir ötekinden , ne beklediğini bilmiş olacağım. Seminerimiz bugünlük bitmiştir. Teşekkür ederim arkadaşlar. Biraz kahve içmeye ne dersiniz?” demez mi?
Öylesine tepegözün yansıttığı sözcüklere baka kalmıştık. Adeta apışıp kalmıştık! Gel de düşün şimdi.
Kaplan:
İyi haber= Coşkulu güçlü irade sahibi, hükmedici bir eşle mutlu olacağınıza inanıyorsunuz.
Kötü haber= Kibirli, ormanın sahibiymiş gibi etrafınızda dolaşan, ev işlerinize yardımcı olmaktan söz ettiğinizde homurdanıp söylenen, hükmedici bir eşe tesadüf etmekten korkuyorsunuz.
Köpek:
İyi haber= Bir eşte beklediğiniz en temel özellik, koşulsuz adanmışlık ve kesin sadakattir.
Kötü haber= Herkesi memnun etmeye çalışan ve başkalarının ne düşündüğüne önem vermekte olan biriyle asla anlaşamazsınız.
Kuzu:
İyi haber= Sizin için mutluluğun kaynağı, yumuşak kalpli, şirin, sevecen, sıcak kalpli ilgili bir eştir.
Kötü haber= Evde pinekleyen, her gün aynı şeyleri yapan,, sıkıcı, tembel, sıradan bir eşle asla birliktelik yaşamak ürkütüyor sizi. Böyle biri sizin kabusunuzdur.
Papağan:
İyi haber= Size uygun olan, eğlenmeyi seven, konuşkan, üreten, doğaçlama yeteneği ile sizi neşelendiren, güldüren, hoş zaman geçirten biriyle olmak istersiniz.
Kötü haber= Çalışmaktan hoşlanmayan, sürekli dırdır edip gevezelik eden, suçlayıcı biri ile olmaktan kaygı duyarsınız.
Kaplumbağa:
İyi haber= Ciddi, emin ve güvenilir, ihtiyaç duyduğunuzda yanınızda bulunan bir eşle mutlu olursunuz.
Kötü haber= En büyük kabusunuz; hayatınızı zeki olmayan, çok ağır hareket eden, kifayetsiz ve asalak ruhlu biri ile sürdürmek istemenizdir.
...
Seminer salonumuz boşalmıştı bile. İçimden “kahve içmeyi ertelesem daha iyi. Ben hangi hayvanı seçmişim ki?” sorusuyla baş başa kalmıştım.
Ta ki, yanıma yaklaşmakta olan ayak seslerini ve onun traş losyonu kokusunu duyana kadar...
Emine Pişiren/Yazar
Dip Not: Yazımın bundan sonra ki bölümleri “Sana Git Demedim ki...” adlı Öykü Kitabımda yazılıdır. İlginize, sabrınıza, yorum ve yazıma katkılarınıza sonsuz minnet ve teşekkürlerimle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder