Pencereden bakıyorum, burnumu dayadım cama. Bir kedi...oynuyor sarı kavuniçi çınar yaprağıyla.
Ardından gelen sokak köpeğinden habersiz...
Sonra bir kovalamaca başlıyor. Tekir kedi tırmanıyor genç çınara.
Bir süre kala kalıyor ağacın altında siyah sokak köpeği...
Maskeli insanlar geçiyor.
Kim derdi, yıllar sonra herkes herkesi artık tanımayacak, maske takacak, diye...
Çocukluğuma gidiyorum.
Cama dayamıştım burnumu. Aynı bugün olduğu gibi...
Yeşildi evren o yıllar.
Gözlerim betonlara değil, yeşille maviye dokunurdu o yıllar...
Hangi zamanda geçmiş gitmiş çocukluğum? Nasıl da fark etmedim?
Bakışlarım bulutlandı...Çam buğulandı.
Sunay Akın cama küçük bir kartopu fırlattı.
" 90-60-90'nı herkes bilir.
200-70-60. Bu da tabut ölçüleri."
Acaba kaç kişi düşünür böyle?
Sabah sabah yine felsefecilerle şairler kartopu oynuyorlardı, sözel.
Birisi düşündürürken derin derin. Diğeri gülümsetiyordu.
"Yalnızlığa yelken aç sen en iyisi," diyordu iç sesim.
Sonra bu düşüncemi onaylar gibi bir dize fırlatıyordu Asaf:
" Baharda kışı, kışında baharı özler insan.
Ne uzaksa onu özler.
Kavuşmak şart mı?
Boşver!
Bazı şeyler, yokken de güzel..."
Aramıza sessizce yaklaşıyor Süreya;
" Bakma sen yanlış demiş eskiler.
Kendi kendine konuşana, deli değil yalnız derler."
Varsın deli desinler!
Varsın beni yalnız bilsinler!
Hayatın yükü zaten sırtında öyle ağır ki, bir de yanar döner insanlar turluyor etrafımızda...
Bir de bize yapılan haksızlıklar, bini bin para!
Yok yok uğraşamam vıdı vıdılarla.
Ben böylesi söylenirken,
Ahmet Arif teselli eder gibi dokunuyor hafiften omzuma:
" Boş ver" diyor ve ekliyor:
"Karşılaştığın puştluklar, uğradığın ihanetler, seni üzmüş olsa bile bunların utancı sana ait değil, sahiplerinindir."
Dedi ve yanımdan uzaklaşırken içime su dökmüştü:
" Kendine iyi bak. Bir daha hiçbir ana doğurmaz seni."
Yine Yunus dokunuyor şevkatle sol yanıma.
"Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur."
Ve suskuya çekiyor sözcükleri:
" Sen doğru dur. Eğri belasını bulur."
Diyor diyor da öyle olmuyor işte.
Sadi Şiraze' in kartopu Yunusa dokunmuştu:
" Kendi halinde olmak güzeldir, bukadar hal bilmezin arasında."
Yunus diretiyordu, o meşhur evrensel duruşuyla:
" Kim bize taş atarsa, güller saçılsın ona./ Işığımı söndürmek isteyenin, Hak yandırsın ışığını."
Tabi kartopları bu cana huzur verirken mantığım da aklıma hükmediyordu bu arada;
Boş verdiğin kadar huzurlu, kafana "bir şeyi" takmadığın kadar da mutlu olabilirsin, diye...
Yunus anladı sanki aklımdan geçenleri:
" Her nereye bakarsan kendi yüzündür. Kimde ne görürsen kendi özündür."
Kimi şairler ve felsefeciler düşündürürken gülümsetiyordu kimileri...
Ben içimdeki çocukla hoşbeş edeyim, en iyisi...
Ne diyor biliyor musunuz?
" Rahat bir aklın, ruhu besleyen dört baharatı vardır.
Aynen, boşver, neyse, eyvallah."
Bu günlük, gönül kilerimde var olanlar bunlardı.
Hoş kalın.
Esen kalın.
Emine Pişiren/ Kocaeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder