Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

8 Nisan 2019 Pazartesi

BEBİM...





Bir şairimiz şöyle der:

" Kim seslense sen!
Her ayak sesi, senin kaldırımda yürüyüşün,
Anılar eski bir değirmenin çevrilişi gibi uzakta...
'Birzamanlar,' diye başlayan olacağını,
Hiç aklıma getirmemiştim."
A. Özsoy
...

Bebim,
Uzaktan da olsa, seni görmesem bile seni hissedebiliyorum.
Her çocuk parkının önünden geçişimde aklımdan zıplaya zıplaya geçiyorsun. Şuna eminim ki, sende her salıncağa bindiğinde, her  kuş uçtuğunda ben aklından geçeceğim.

Çünkü;
İlk salıncağa seni "ben" bindirmiştim: Anımsıyorum da  seni sallarken boşlukta kaldığını sanıp, o "hih" diye iç çekişlerini...Gülümsüyorum kendi kendime...Hem korkardın hem de

"Hadi, bi daha anneanne!" diye çığlıklar atardın!

 " Uçtu uçtu kuş uçtu" manileriyle o küçücük yüreğine dolan adrenelaninin acı tadını, ancak böyle etkisiz bırakmıştım.

Çünkü,
İlk yürüyüşüne tanık olmuştum bizim evde, ilk masalı benden dinlemiştin, hatırlarsan.

Hani, birlikte bilgisayarın karşısına geçmiştik. Seni oyalamak için her yolu deniyordum.
Çocuk şarkılarını yazmıştım arama motoruna.  Ekranda birden belirmişti, renk renk hayvanların resimleri.

 " Balıkçı Hasan geliyor...Seni oltasına alacak. Kırmızı balık kaç!"
 Şarkısını çok sevmiştin. O gün birlikte ilk kez benimle el çırparak söylemiştin; sevinçle,  "bi daha, bi daha,"  diye eteklerimi çekiştirmiştin.

"İlkler" hiç unutulmaz bebim.
Belki de bu satırları hiç okumayacaksın. Belki de yokluğumuzla suçladığın bizleri, özlemlerinle, "sebepsizce ve tek yanlı yargıladığın" için unutulmuş bile olacağım.

İnan bunun suçlusu ne ben, ne de dedendir. 

Şimdi o kadar küçüksün ki, gelsem yanına gizlice, o ipek saçlarını koklasam eskisi gibi, anlatsam nedenlerimi, sana ve abine hatta yüzünü dahi göremediğim minik kızkardeşinin gül kokulu ensesinden koklasam, yine söylesem, sizleri nasıl, nasıl çok sevdiğimi, ne güzel olurdu.
hep bu isteğimi içime attım. Sadece kendime itiraf etmişimdir defalarca...
Evet, gelebilirdim. Kim engel olabilirdi ki bize?
Hiç kimse!
Ama eğer gelseydik, onurumuzu çiğneyip gelirdik. İşte bunu da yapmadık. Çünkü, gereksiz tartışmalarla, sitemlerle, vs, düşünceleriniz kirlensin istememiştik.
Bu nedenle, biz suçlanan, yargılanan, kalemi kırılan taraf olduk sessizce...
Her seferinde acı özlemleri sinemize çektik dedenle birlikte. Belki bir gün gelirler, umudunu taşıdık hep.

Bütün bunları, anlatsam dahi anlayamayacak kadar çok küçüktün bebim!
Çünküler, faturası kesilecek hesaplar çok kabarıktı!

Çünkü sen şimdilerde ileriki yıllarda " off" diyerek alışmak zorunda kaldığın dünyayı henüz  tanımaya çalışıyordun.

Çünkü varlığından habersiz, adımı dahi duyduğunda bakışlarındaki çekingenliği, güvensizliği, uzaklardan da olsa görebiliyorum, bebim...

Anımsar mısın, bilmem; bir gün evimizin karşısında parkta oynuyordun. Deden, balkondan seni ve anneni görmüştü. O tüm gururunu kırıp, evden sana koşmuştu. Gözlerimle onu takip etmiştim. Sarıldı sana. Kucağına alıp öpmüştü. Duyabiliyordum balkondan konuşmalarınızı.

" Gel seni anneannen götüreyim, o da çok özledi seni," diyordu deden.
Dedeni onaylamak istedim. Sana seslendiğimde, parmağını dudaklarının içine almış, utanmıştın. Ve annene bakmış, belirsiz kalmıştın. Bir cesaretle, önce bir adım öne atmış, sonra geri gitmiştin.

Deden eve geldiğinde çok yıkılmıştı.
Sebebini sormuştum:

" Çocuk gelecekti. Belli ki, o da özlemiş. Ama anasıyla babası onun küçük beynini, kimbilir nelerle doldurmuş olmalı ki, korkudan gelemedi yavrum. Çekindi. Çok üzüldüm!" 
Demişti deden...

Bu nedenle beni anlayamazsın, diye yazmıştım yukarıda.
En iyisi yazmak, yazarak bazı duygularımı ifade etmek, dedim kendimce ve tuşlara dokundum.
Sana şu gün geçtikçe kirlettiğimiz dünyayı nasıl anlatsam ki?

Şöyle anlatayım sana...

Aslında yaşadığımız dünya, sandığın gibi kötü bir yer değil...
Hatta diğer ülkeler, tüm yeryüzü o sandığın kadar korkutucu, kötü ve acımasız da değil...
Kötü eden nedenler var, sadece.
O nedenleri insanoğlu yok edebilir, istese...

Sana bu dünyanın en güzel yanlarını anlatmak da isterim:
Ve bu dünyada  yaşamakta olan milyonlarca insanın hala, yüreklerinde vefayla, merhameti, şefkati, ve tüm güzel duyguları besleyen, o duyguların anası olan sevgiyi yaşattıkları ülkelerde yaşadıklarını anlatıp, nasıl barış içinde mutlu olabildiklerinden bahsetmek isterim.

Fakat bu mümkün değil..!

Neden, diyeceksin şimdi?

Haklısın. En doğal hakkındır bilmek.
O halde, kısaca sana anlatayım bu sebepsiz ayrılığın nedenlerini bebim.

Bir insanda aidiyet duygusu yoksa sonuç işte böyle olur, olması da kaçınılmaz zaten.

Gerçek şu ki bebim, biz uzaklaştırıldık sizden!
Ötekileştirildik!
Kim tarafından?
Kalplerinde sevginin gözünü kör edenlerce...

Ne yazıktır ki, bu benim canımdan can koparak dünyaya getirdiğim kızımdan, yani annebden başkası değildi!

Ve sizi bencilce sevip koklayan anne ve babanızın dünya malına secde etmesi yüzündendi aramızdaki bu soğuk mesafe!

Kandil, bayram ve önemli günlerde belki gelirler, diye hep yollarınızı gözleyip, durmuştuk dedenle.
Özellikle deden bana hep şunu söylerdi:

" Küçük Berra'mızın kokusunu çok özledim!"

Yürüyüşlerinde hep parktan geçerdi ki, seni ve abini görebilsin, diye...

Çünkü çok seviyorduk sizi.
Hiç unutmam, birgün alışveriş yapmak için evimize yakın bir markete gitmiştim. Hani sen ve abini, " eğer parkta uslu durursanız, size sevdiğiniz şeyleri alacağım," dediğim markete...

Marketteki çalışan kızlara hikaye kitabımı imzalamıştım. Beni ne zaman görse yanıma gelip sohbet etmek isterlerdi. O gün kasiyer kızmız bana aynen şöyle demişti:

" Hani siz küçük çocuklarla geliyordunuz ya buraya..."

Merakla dinliyordum kızı:

" İşte bu kez o çocuklar tıpkı size benzeyen güzel bir kadınla geldiler."

" Olabilir, ne var ki bunda?"
Dedim içim acıyarak. 

" Ama biz çok üzüldük!"

Demez mi bu kez!

" Neden, ne oldu ki?"

" Birşey olmadı da..."

Kız konuşup, konuşmamak arasında bocalarken diğer kasiyer arkadaşı sözü almıştı:

" Ona biz dedik ki, siz o yazar ablanın kızı mısınız? Çok benziyorsunuz da...Ve bizi tersledi, biliyor musunuz?"

Şaşkınlık içindeydim..!

" Ne dedi ki size?"

" Ben kimsenin kızı, mızı değilim, dedi ve o sizin kopyanız olan küçük kızının elinden çekiştire çekiştire marketten gittiler. Bir daha da görmedik onları."

Tek söylediğim şu cümle olmuştu:

"Bizim kızımız değil. Evet, onu leylekler bir bohça içinde kapımıza bıraktılar."

Aslında o dakika içim lime lime kıyılmıştı. Bunu bize yapan el değildi. Canımızdan can kopan, bebişimiz, diye yıllarımızı harcadığımız kızımızdı. Yani senin annendi, bebim!

O gün, adeta beyninden vurulmuştum!

Kasiyer kızların acıyan bakışlarıyla marketten çıkmıştım.
O gün eve tükenmiş bir vaziyette dönmüştüm.
Az yukarıda torunlarımızın bizden nasıl kopartıldıklarının kanıtını o gün daha net anlamıştım.
Kötü tohum eken kötü ürün biçermiş, derler.
Ama annenin soyu da kötü değildi ki...
Biz mükemmel anne ve baba olamadık belki. Memur bir ailenin verebildiklerini verdik çocuklarımıza. Ama onurlu duruşu herzaman, öğretip göstermiştik.
Demek ki ezbere büyümüştü kızımız.

Çünkü, öğrettiklerimizin hepsini unutmuştu!

Bir annesi, bir babası ve bir erkek kardeşinin varlığını dahi unutmuştu!

Sana BEBİM dedim:
Annene de BEBİŞİM derdim.

Özleminiz ağır bastığında, ne yapardım biliyor musun?
Hemen internete bağlanır, sosyal medyada annenle babanın sayfasındaki fotoğraflarınıza bakardım.

Evet, benim çocukluğuma ne kadar benzediğini de görürdüm. Çok güzelleşmişsin. Saçların tıpkı benim gibi dalgalı. Bakışların da aynı. Duyduğuma göre edan, tavrın, konuşma biçimin de bana benziyormuş!
İşte o zaman anlardım ki, benim kızım hergün sana bakarak özlem gideriyormuş!

Biliyor musun bebim? 

Taa uzaklardan bunları duymak bile beni mutlu etmeye yetiyordu.
Allah şansını da güzel kılsın. Huyunu da...
Yaşamdaki tüm kötülük kapıları sana ve kardeşlerine kapansın. Rabbim, iyi ve güzel olan kapılardan girmenizi nasip etsin.

Güzel bebim,
Ben ve dayın deden bu dünyadan göç ettiğinden beri hala bizi bıraktığınız yerdeydik.

Gitmedik. 
Taşınmadık da.
Belki biraz büyüdüklerinde koşar gelirler, diye düşündük, beklemiştik hep sizi...

Şimdi bu mektubu okuduğunda belki bende yaşamıyor olabilirim. Ama şunu asla aklından çıkartma bebim.
Kendini, bizim açımızdan suçlu hissetme!
Ve zamanla oluşacak cesaretinin, korkularının toplamı olacağını, sevginin daima kazandığını öğrendiğinde kendin olacaksın.
Kimsenin o cesareti senden almasına, yüreğindeki sevgiyi, nefrete teslim ettirmesine,  seni senden almalarına asla izin verme bebim.

Ancak bu şekilde kendin olabilir, onurunu koruyabilirsin.

Ve son olarak;

Yüzünü dahi göremediğim, adını dahi bilmediğim küçük kızkardeşini benim ve deden için öper misin, bebim?

Yüreğimizde sana ve abine dair hissettiğimiz tüm güzel, iyi dileklerimiz, sevgimiz yoldaşınız olsun.


Daima sevgiyle...
Daima özlemle öpüyorum gül kokulu yanaklarından.

Anneannen

Emine Pişiren/ Kocaeli


Hiç yorum yok: