Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

19 Nisan 2019 Cuma

MUTSUZUM



O çok mutsuz ve yalnız bir kadındı. Gelin kısaca neden bu duygu renginde, birlikte gözatalım.
İki yıl önce iyi bir üniversiteden kimya mühendisi olarak başarıyla mezun olmuştu. Çoğu genç gibi "deneyiminiz var mı?" Sorusuna " evet" diyemediği için işsizdi.
Üniversite yıllarında tanıştığı, aşık olduğu teğmen bir genç vardı.  Birkaç ay önce onunla evlenmişti. Ve Anadolu'nun en bakir, en ilkel bir bölgesine eşinin tayini çıkmıştı.
Gitmek zorundaydı. Eşiydi. Onu yalnız bırakamazdı.
Ailesinden, yetiştiği, büyüdüğü, ilkleri yaşadığı büyük kentten ayrılmak, bir çiçeğin dalından kopması gibi birşeydi.
Eşi stratejik bir görevdeydi. Harita mühendisiydi, aynı zamanda Nato'nun Türkiye askeri  kanadında önemli bir görevdeydi.
Bu nedenle sık sık evinden birkaç hafta görev nedeniyle uzaklaşırdı.
Oturdukları evleri müstakil bahçe içindeydi. Şehirden, kasabadan çok uzaktı. Kısacası Allah'ın dahi unuttuğu bir bölgedeydi.
Genç kadın evlilikten birşey anlamamış ve yalnızlıktan bunalmıştı. Uğraşacak hiçbir hobisi yoktu. Televizyonda izleyebileceği kanallar yoktu. Çoğu zaman telefon dahi çekmiyor, kapsam-dışıydı.
Bir gün bulunduğu yere yakın köylere bisikletiyle gitti. Amacı birkaç insan görmek, sohbet etmekti.
Gittiği köyde hiçbir insan onunla Türkçe konuşmadı. Kürtçe bilmeyen kadın, kendisini kuşkuyla karşılayan kadınların güvensiz bakışlarında bisikletine binip gerisin geriye evine gitmek zorunda kalmıştı.
Bir hafta gözyaşı döktü. Eşi gelince canının çok sıkıldığını söylemiş olsa da birşey değişmemişti. O sorumluluk sahibi bir askerdi. Önce evi değil vatanı gelirdi.
Genç kadın bir ay daha dayandı. Annesine mektup yazıp, evliliğinin çekilmez olduğunu, artık bu kuş uçmaz, kervan geçmez yerlerde yaşayamayacağını yazdı.
Bir hafta sonra annesinden mektup geldi.
Mektubun ilk paragrafları hatır sorma ve İstanbul yaşantısı anlatılmıştı. Son satırlarda ise genç kadının sorduğu şu soru üzerine yazmıştı annesi.

" Anne artık burada birgün dahi nefes almak istemiyorum. Hele o Kürt kadınlarının bana nefretle, öfkeyle bakışlarını görsen, beni sende anlayacaksın.
Eşimi eskisi gibi sevemiyorum. Benden çok kopuk. Hep işiyle ilgili. Evde olduğu günlerde bile odasına kapanıp, sürekli proje çiziyor. Benimle eskisi gibi ilgili değil.
Bıktım anne!
Ne dersin, onu terkedip eve geleyim mi?"
 Anne ona kardelenlerin öyküsünü yazmıştı. Sonunda güneşe kavuşmak için karı yırtarak açmış bir kardelenin özgürlüğüne kavuştuğu gibi baharı yaşayabilirsin kızım.

"...Sabır zamanın başa_çıkamadığı tek duygudur, canım kızım."
Ve bir soruyla bitirmiştir mektubu annesi:

" Kürtçe öğrenmeye ne dersin?"
Annesinin ona verdiği mesajı almıştır.
Tabi bakış açısı her insana göre farklıdır.
Öykümüz güzel bir finalle noktalanıyor. Özetlemek gerekirse;
Genç kadın 8 aşamalı Kürtçe derslerine katılmak için haftada üç gün 5 km mesafedeki kasabaya gitmek zorunda kalıyor.
Yöre halkı bir süre sonra ona alışıp, çabasına saygı duyuyor. Aynı dili konuşunca yalnızlık onun için artık eskisi gibi çekilmez bir kavram olmuyor.
Ayrıca;
Köy kadınlarıyla zirai çalışmalara imza atıp, onların KOBİ desteği almasını sağlıyor.
Seviliyor, sayılıyor ve yaşadığı yeri eşini daha çok seviyor.
Ve mutlu son...
...
Sabır ve bakış açısı kişiden kişiye değiştiğini yazmıştım size değil mi?
Yeri gelmişken kısa bir sosyal deneyi yazmasam olmaz.

"...Bir ayakkabı firması Afrika bölgesine araştırma yapması için bir kişi gönderir…
Eleman ülkeleri gezer ve dönüşte firmaya şöyle bir rapor verir:

"Orası bizim için uygun bir yer değil.
Çünkü kimse ayakkabı giymiyor."

Aynı firma aynı bölgelere başka bir eleman gönderir.
O da gezer dolaşır ve şöyle bir rapor sunar:

"Çok büyük potansiyel var.
Çünkü orada kimse ayakkabı giymiyor.
Bakir bir pazar.
Üstelik rakip de yok."
...
İşte bir farklı bakış açısı farkı!
Herkes aynı yöne bakabilir. Ama bazıları farklı şeyleri görüyor.

Yer, bölge, fiziki şartlar ve her şey aynı ama bakış, görüş sizin de öyküde tanık olduğunuz gibi değişebiliyor...
Evdeki eski sehpanız canınızı sıkabilir, ama yine de onun tozunu alırsınız, değil mi?
Belki de bir vernikle size ışımasını sağlayabilirsiniz...

Güzel ve mutlu yaşamanız dileği ile...

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: