Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

12 Nisan 2019 Cuma

VIR VIR, BİR DE DIRDIR!..(3)

Arkadaşımın aklı km'ce uzaklıkta bıraktığı eşinde olduğuna emindim. Ama buna rağmen; şu anda anlatmakta olduğum hikayeyi soluksuz dinlemekteydi. Bunu nasıl anlamıştım? Bir ara oturduğumuz masadan kalkıp açık mutfağıma yöneldim. Ocağa çay suyu koyacaktım. Arkamdan söylendi: " Tamda sırasını buldun ha! Kızım şu hikayenin sonunu bir getir hele..." Arkadaşıma hafiften bir gülüş uzatıp; "Amma da sabırsızmışsın ha. Dur biraz. Ağzım kurudu. Çay içelim istedim." O da ısrarcıydı: "Ağzın kuruduysa; Sende bir bardak su iç canım. Hadi gel..." Mutfakta işimi bitir bitirmez, raftan iki şu bardağı, buzdolabından limonata şişesini alıp tekrardan yerime oturdum. Limonatalarımızı yudumlarken hikayenin geri kalanına devam ettim. ... Şok geçirdikten sonra bir süre öylesine yerde baygın yatan kadın gözlerini araladı. Aslında yaşadığı anlık şokun tesiri çabuk geçmişti. Gözleri kapalıydı, ama bilinci kapalı değildi. Sanki o an uykuya kaçımış gibiydi. Sokak kapısının zili ısrarla çalması genç kadının kendine gelmesine neden olmuştu... Yavaş yavaş yattığı yerden doğrulup oturdu. Başının arkası çok ağrımaktaydı. Eliyle ağrıyan yerine dokunup ovaladı. Parmak uçlarına değen ceviz büyüklüğündeki şişliğin nedenini düşündü. Ağrıya neden olan şişliğin yere düşünce olduğunu, anlar anlamaz, panikledi! Yere iki seksen uzanmasının nedenini anlar anlamaz, titredi! Kapının zili, yine ısrarla çalmaktaydı. Üstelik gelen kişi her kimse kapıyı kıracak gibi yumrukluyordu. O an, " Eyvah polisler!" Diye düşündü. Gözlerini kapıya yapıştırmıştı. Bakışları korku doluydu. Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu. Nabzı sanki ağzının içinde atmaktaydı. Boğazı kurumuştu. Yutkunmak istedi, ama başaramamıştı. Kuru kuru yutkundu. Elleriyle yerden destek alarak yavaşça kalktı. Adımları, geri geri gitmek istiyor gibi yavaştı. Sendeliyordu. Başını ovalayarak yavaş adımlarla, eşyalardan destek alıp, dokunarak kapıya doğru yürüdü. Gerçekle yüzleşmeye tam iki adım kalmıştı. Ağır çekim yapılıyordu sanki. Elleri daire kapısı koluna uzandı ve yavaşça açtı. Karşısındaki kişiyi görür görmez gözleri irice açılmıştı! Dudaklarından; "Sen...Sen...Yaşıyorsun!.." sözcükleri dökülür dökülmez, başı döndü ve gözleri karardı! Yine kontrolünü ve dengesini kaybemişti. Tam yere düşecekken kapıdaki kişi onu kucaklayıp düşmesine engel olmuştu! ... Boğazım yapış yapış olmuştu. Hikayeyi anlatmaya ara vermek zorunda kaldım. Masadaki bardağa uzandım. Limonatımdan yudum yudum içmeye başladım. Arkadaşım yine söylendi. " Ya kızım, hikayeyi ikide bir kesmesene! Anlat şunu çabuk. Kimdi kapıdaki? Polis değil herhalde. Yaşıyorsun, dediğine göre...Ee, kimdi? Kafayı yiyeceğim vallahi! Kocası mı? Yahu o adamı araçtan ölü çıkartmadılar mı?" Suskunluğum, arkadaşımın merakını daha da kışkırtmaktaydı. " Ya kızım yeme beni! Böyle susmakla beni daha geriyorsun ha! Axıcık aklım vardı. Onu da sonucu düşündürerek yok edeceksin." " Hadi söyle. Kimdi o?"

Hiç yorum yok: