Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

19 Nisan 2019 Cuma

MİLEVA'NIN ADI YOK..!



Bazen öyle tesadüf tarihi bilgilere ulaşıyor ki, gözlerim; sol yanım içten içe " Ama bu haksızlık" diye sızlıyor.
Özellikle yazarlar, bilim adamları, hatta gazi şehitlerimizin yaşadıkları haksızlıkları öğrendiğimizde gönlümüz bulanıyor.
Örneğin; Edison'u hep takdir etmişimdir. Ta ki, lambanın formülünü Tesla'dan çaldığını öğrenene kadar...
Gelelim bilimde devrim yaratmış başka bir isme...

 Bilim insanı Einstein’ı ve başarılarını hepiniz bilirsiniz.
Peki hiç onun eşi Mileva'nın adını bugüne kadar duymuş muydunuz?

Albert ve Mileva’nın hikayesi 1896’da, Zürih Politeknik Üniversitesi’nde okudukları sırada başlıyor.

Albert derslere pek girmiyormuş. Mileva ise tüm derslere giden, düzenli şekilde çalışan, notları yüksek bir öğrenciymiş.

İkili arasında tatlı bir çekişme yaşanırmış. Notları hep birbirine yakınmış.
 Nitekim 1900 yılında mezun oldukları zaman Mileva’nın not ortalaması 4.7, Albert’inki de 4.6 idi.
Fakat Mileva 1 dersten kalmış ve Albert diplomasını alırken, Mileva alamamış.

Albert ve Mileva mezuniyetten sonra evlenmek istese de, Baba Einstein oğlunun iş bulmadan evlenmemesini şart koşmuştu. Bu sebeple 1903’e dek evlenemediler.

Albert, mektuplarında Mileva’ya şöyle diyordu:

“Birlikte yaptığımız işler ve ortaya koyduğumuz çalışmalar beni çok mutlu ediyor.”

1900 yılında, o işlerden birisi hayata geçti: İlk ortaklaşa makalelerini yazdılar. Ancak yazar olarak yalnızca Albert’in adı yer almış.

Bunun ardında 2 sebep olabilir: Mileva sevgilisinin adı duyulsun, böylece bir fizikçi olarak iş bulabilsin istemiş olabilir.
.
Zira iş bulamazsa evlenemeyeceklerdi. İkinci sebep de şu olabilir: Makalede bir kadının ismi geçerse, yayınlanmayabileceğini düşünmüş olabilir.

Bu makaleye ve uzun süren aramalara rağmen fizikçi olarak iş bulamayan Albert, 1902 yılında İsviçre Patent Enstitüsü’nde iş bulup ve 1903 yılında evlenebilmişler.

Albert günde 8 saat, haftada 6 gün boyunca çalışıyordu. Mileva da ev işleriyle meşgul oluyordu. Akşamları ise ikili, gaz lambasının ışığında fizik çalışmalarını sürdürüyordu.
1905 yılı, Albert Einstein’ın kariyerinde “mucize yıl” olarak tabir edilir. O yıl 5 akademik çalışma yayınlamıştır.

Foto elektrik efekti (1921’de bu makalesiyle Nobel aldı)

Brownian motion (bu konuda 2 makale yazdı)

Özel görelilik teorisi

E=mc2

Bunların yanında 21 makaleye yorum yazdı. Aynı zamanda molekül boyutları hakkındaki tezini de sundu. Başarısında Mileva’nın katkısı olduğu muhakkak, ama Mileva’ya hiçbir atıf yok.

1908 yılında Albert ilk üniversite dersini verdi. 8 sayfalık ders notunun tamamı, Mileva’nın el yazısıyla yazılmıştı. Bilin bakalım Mileva’nın adı herhangi bir yerde geçti mi?

Yine 1908 yılında dostları Conrad Habicht ile beraber, ultra hassas volt ölçeri icad edip, patentini aldılar. Mileva’nın adı burada da geçmedi.

Kendisine bu konuyu soran ailesi ve dostlarına Mileva mektuplarında şöyle cevap verdi: Adım neden geçsin? İkimiz birlikte bir taş gibiyiz. (Aynı kişiyiz demek istiyor.)

Albert 1912’de kuzeni Elsa’ya aşık oldu. 1919’da Mileva ve Albert boşandı. Mileva’nın tek bir talebi oldu: Günün birinde Albert Nobel’i kazanırsa, ödül parasını Mileva’ya verecekti.

Albert bunu kabul etmesine rağmen, 1921 yılında Nobel’i kazanınca, Mileva’ya parasını hemen ödemedi. Bu paranın 2 oğullarının hakkı olduğunu belirtti.

O güne dek hep geri planda kalmayı tercih eden Mileva ise, parayı kendisine vermesini, yoksa tüm çalışmalarını beraber yaptıklarını söylemekle Albert’i tehdit etti.

Albert ona cevaben yazdığı mektupta şunları söyledi:

 “Yazdıklarınla beni güldürdün. Hakkında konuştuğun adam bu kadar başarılı olmuşken, kimse senin söylediklerine ilgi gösterir mi sanıyorsun?
Eğer bir insan önemsiz ise, kimseye bir şey söylemeden, sessizce kalması gerekir. Sana da bunu tavsiye ederim.”

Mileva da sessiz kaldı nitekim. Albert bir süre sonra Nobel parasını kendisine verince, Mileva 2 apartman dairesi aldı.
Bir süre bu 2 daireden gelen kirayla ve verdiği özel derslerin geliriyle yaşadı. Ancak Albert ve Mileva’nın oğullarından birisi şizofrendi ve onun tedavisi için de para gerekiyordu.

Mileva sonuçta bu daireleri satmak zorunda kaldı ve ömrünün geri kalanını fakirlik içinde geçirdi. Albert ise dünyanın en meşhur bilim insanlarından birisi oldu.

Her öyküde farklı bir baharat tadı var değil mi?
Yukarıda alıntıladığım gerçek yaşam öyküsünde hafiften bir benzerlik sezdiniz mi, sizde?
Aslında başarı tek başına yarışmamış olsaydı daha saygınlık kazanılmış olurdu.

Edison, asıl lambanın mucidi Tesla'yı gizlemediyse gözümde tüm itibarını kaybetmemiş olacaktı!
 Edison gibi Einstein' den biraz soğudum desem yeridir.

İnsanlığa miras bırakmış gerçek bilim insanları ışık içinde uyusunlar.

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: