Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

6 Nisan 2019 Cumartesi

SEN TAA, ŞURAMDASIN...




Sizin hiç, "içime sokasım geldi," dediğiniz biri veya birileri oldu mu?

Veya, " Keşke ona sevdiğimi söyleseydim, ama şimdi artık çok geç..." dediğiniz itiraflarınız oldu mu?
Sormama bile gerek yok aslında! İnsan beşer şaşar, olmuştur tabi ki. Bunun sebebini birkaç nedene bağlayabiliriz.
Ya ihmal edip ertelemişizdir, ya yoğunluktan unutmuşuzdur, ya da incir çekirdeğini doldurmayan bir sebepten dolayı gurur yapmışızdır.
Lâkin gün gelir o özlediğimiz, sevgisini taa içimize ötelediğimiz kişi, bir daha geri dönüşü olmayan yolculuğa çıkmış, vedasız gitmiştir.
Şimdi soralım kendimize, acı haberi aldığımızda;
Sizce hangisi daha çok yakar acıtır vicdanı?
Önce kendimize kızarız. Bir güzel döver, hırpalarız. Sonra bahaneler ararız. Sonrası malum, suç ve vicdan çekişip durur ve yargı ilmiğini geçiririz ya gidene ya geride kalana.
Genelde fatura gidene kesilir hep.


"Kavgasız, savaşsız bir yaşamın anlamı yoktur!" Demişti bir dost.
Tabi nasıl kavga, nasıl bir savaş? Bu tartışılır.
Oğlum, her şehir dışından gelişinde, bana mutlak bir kitap hediye ederdi. Kitap seçkisi nitelikli ve düşündüren temaları içerirdi.
Son hediyesi 2500-3000 yıl öncesi yaşamış bilgelere aitti. Tao felsefesini okurken iki geçinemeyen ama nezaket kuralları gereli savaş kalkanlarını saklamış, iki hükümdarın öyküsünü beğeniyle okumuştum.
Söz sevgi ve gönülden açılmışken, anımsadığım kısa öyküyü bende yazayım.


" Birbirine yakın iki ülke varmış. Bu iki ülkenin de birbirleriyle geçinemeyen ama savaşmayan iki zeki hükümdarı varmış.
Bayram ve özel günlerde birbirlerine hediyeler gönderip kendilerini güçlü gösterip, üstünlük taslarlarmış.
Bir gün hükümdarın biri ülkesindeki en iyi heykeltıraşını huzuruna çağırmış.
Ondan bir karış büyüklüğünde, birbirine benzeyen, altından üç tane heykel yapmasını, ama heykellerden birinin farklı olmasını, bunu da sadece ikisinin bilmesini istemiş.
Heykeller, hükümdarın istediği gibi yapılmış. Diğer ülke hükümdarının doğum gününde üç altın heykel, içine hükümdarın el yazısı bir mektupla paketlenmiş. Ve hediye diğer hükümdara gönderilmiş.
Paketi açan hükümdar, üç altın heykeli eline almış, mektubu açıp okumuş:


' Doğum gününü bu üç altın heykelle kutlarım. Üçü de aynı görünse de içlerinden biri farklıdır. Bulursan bana haber ver.'


Hükümdar üç altın heykelde hiçbir fark görememiş. Ülkesindeki tüm bilgeleri, sanatçıları sarayına davet etmiş. Heykelleri inceletmiş. Tarttırmış. Heykeller gramı gramına eşitmiş. Anlayamamış ve hiç kimse bir fark görememişler. Çünkü altın heykeller kusursuz bir şekilde birbirlerinin tıpa tıp aynısıymış.


Hükümdar tam bu fikir, düşünce savaşını kaybedeceğini düşünmüş. Üzüntü içindeymiş. Ve tam mektup yazıp, bu durumu kabullenecekken bir haber gelmiş.


Hükümdarın, daha önce kendisine fikirsel, düşünsel olarak karşı geldiği için hapse atmış olduğu, çok okumuş, zeki bir genç varmış. O genç heykelleri duymuş. Ve gardiyana 'üç heykel arasındaki farklı heykeli bulabileceğini, karşılığında ölümden kurtulmasını, ' hükümdara iletmesini istemiş.
Hükümdar ölüme mahkûm ettiği gencin bu isteğini kabul etmiş.
Genci hapisten çıkartıp huzuruna getirmişler. Genç adam, önce eline altın heykelleri alıp incelemiş. Sonra kendisine ince bir tel getirmelerini söylemiş.


Teli önce bir heykelin kulağına sokmuş, tel heykelin ağzından çıkmış.
İkinci heykele de aynı işlemi yapmış, ama tel onun diğer kulağından çıkmış.
Sıra gelmiş üçüncü heykele. Teli heykelin kulağından sokmuş, tel bir yerden çıkmamış. Telin gidebileceği kanal heykelin sol yanına doğru ilerlemiş ve oradan öteye hiç gitmemiş.
Genç bulduğu bu keşfini hükümdara açıklamış:


"Efendim, birinci heykel bize şunu anlatıyor. Eğer ki, bir insana söz, kulağından girip ağzından çıkartıyorsa, o insana itibar edilmemelidir."

"İkinci heykel, söz eğer bir kulağından girip, diğer kulağından çıkıyorsa da o insana itibar edilmez."


Hükümdar heyecanla sormuş:

" Ya üçüncüsü ne anlama geliyor? Tel bir yerinden çıkmadı!"
Genç başını dik tutmuş ve konuşmuş:

" O heykel de benim gibileri anlatır yüce hükümdarım!"
Hükümdar şaşırır!


" Açıkla o halde!"


Genç adam:


" En kıymetli olan insan, kulağından gideni yüreğine gömen insandır. "
Sözlerine şöyle devam eder:


" Bende yıllar öncesi yaptığım hatamın bedelini özgürlüğümü yitirdikten sonra anladım efendim. Eğer kulağıma geleni içimde tutsaydım, bugüne kadar hapis yatmamış olacaktım!"

Hükümdar çok pişman olmuş. Gencin itibarını geri vermiş, ve ona hediyeler sunup zekasından dolayı başveziri yapmış."
...

İnsanların birbirini anlaması günümüzde daha da zorlanmıştır. Oysa sabır ve hoşgörü penceremizden bakarsak, empatiyle o insanı daha iyi anlamış olacağız. Böylece yanlış algılar yüzünden, hatalara yol açılmamış olacak...
Kimbilir?
Belki de, kulağımıza değen bir sözcükle, o sözcüğün sihirli etkisi olabilir.
Ve telin gittiği gibi, o son noktada bizi sevgi ayakta karşılamış olabilir...
Ve ertelemeden, cesurca,


" Sen taa, şuramdaydın!"

Diyebiliriz belki de...

Ne dersiniz?

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: