Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

12 Nisan 2019 Cuma

ÇOCUKLUĞUM MU?



Ah yaralı çocukluğumuz ah!
Hep küçük deniz kaplumbağalarına benzetirim çocukluğumu...
Hani o aç, hırçın martıların; yumurtadan çıkmaya çalışan, tatlısu çağanozu gibi kumlarda, bata çıka koşmakta olan, küçük deniz kaplumbağalarına...

O hırçın, kırmızı gözlü, çığlık çığlığa havada korkular çizen martılardan kaçmaya çalışan yavrular gibiydik biz. Nasıl ki, en hızlı koşabilen denize ulaşırdı, bizler de işte o ürkek yavrular gibi kitaplarımıza sarılırdık. Bazen sıramızı şaşırdık, diye şiddetli bir tokat patlardı yanaklarımızda. Yıldızlar çakardı gözlerimizde. Bazen hiç suçun olmadığı halde; tahta cetvelle sıra dayağı yerdik, minik parmak uçlarımıza. Ne acırdı, yanardı canımız!

"Uf oldum, öp de geçsin anne!"

Diyemeyen yetim/ öksüz çocuklardık biz.
Hani o martılardan kaçan, yavru küçük deniz kaplumbağaları gibi...
Yaşamak için şarttı denize varmak. Belki denize ulaşınca annelerine de kavuşacaklardı. Çünkü deniz onlar için ana-kucağı gibiydi. Özledikleri kokuydu. Ne güzeldir, anne kokusu!

Benim de ilk kez kırmızı pabuçlara sahip olduğum, bir anım vardır, çocukluğumda. Gerçi bir yazımda değinmiştim bu konuya...
Küçük bir kız çocuğu imgeleyin: Mevsim kış. Havada zemheri bir ayaz düşünün; soluk almayı engeller derecede hem de...
Evlerin saçaklarından buzlar sarkıyor. Hızla yağan tipiden göz gözü görmüyor. 7 yaşlarında küçük bir kız düşünün...Ayaklarında gri lastik ayakkabılar giyinmiş, okula koşturan...O minik ayakları az sonra hiç beklemediği bir anı yaşatacağından habersizce okuluna koşturuyor... Geceden donmuş küçük su birikintisinin üzerindeki ince buzunu kırıyor. Bileklerine kadar donmuş suyun içinde. Sadece sesini duymasını istediği, sıcak kucağı özlediği aklına gelen kişiye sesleniyor. İçgüdülerine teslim oluyor yüreği. 

Dudaklarından, "Anne," nidası dökülüyor...
Ağlayan bir kız çocuğu düşündünüz mü hiç?
Hem sabahın o erken saatlerinde onun sesini kim duyardı ki?
Duyuyor işte...

Belki işine gitmek isteyen bir çiftti, onu o buzlanmış su çukurundan alıp da kucaklayan. Sonrası daha şık tabi. Ruhu coşturan...

Bir mağazaya gidiliyor. Bir çift yün çorapla, küçük kızın hayalindeki kırmızı rugan botlar alınıyor...
Ve yine o çiftin kucaklarında, kulağına şefkatin sözcükleri fısıldanarak okula götürülüyor.
Yaşamda güçlü olan ilerler.
Tıpkı o denize ulaşmaya çalışan yavru deniz kaplumbağaları gibi...
O yıllar artık çok gerilerde kaldı. Ama ne zaman zorda kalmış, küçük bir çocuk görsem, başını okşar ona ihtiyacı olanı mutlaka vermeye çalışırım.
Her şeye rağmen şu hayatta; iyiliğin yok olmaması ve yaşamasını sağlayan, iyi insanlara rastlıyoruz.
Var olsunlar.
...

Emine Pişiren - Kocaeli

Hiç yorum yok: