Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

12 Nisan 2019 Cuma

ESKİ BİR MEKTUPTU... (4 )



Fikriye Hanım Balkan kökenliydi. Gök mavisi gözlerle mektubunu okurken gözyaşlarını tutamamıştı. Sık sık, " Nerden bilecek ki garibim? Nerden bilecektim ki?"
Sözcüklerini yinelemekteydi.
Mektup okumayı bitirince, bir süre boşluğa doğru baktı. Gök rengi bakışları, bilinmez ufuklara doğru takılı kalmıştı.
Sessizce onu izliyordum. Eline geç ulaşan mektubu sindirmesi gerekiyordu. Sonra masadaki mektup zarfını alıp öptü. Kâğıdı alıp mektubu sol yanına bastırıp, derin bir iç çekti.
Elindeki mektuba bakarak,

“Bunu bana ulaştırdığın için sana nasıl teşekkür etsem azdır. Postacıların başaramadığını sen yapmış oldun.” dedi önce...
Sonra çantasından beyaz oyalı mendil çıkartıp gözlerini kuruladı.

" Savaş yıllarıydı. Babam Balkan Harbinde şehit düşmüştü. Biz Türkiye' ye göç etmek zorunda kalmıştık. İki ablam vardı. Onlar evliydi. Annem babamın yokluğuna, bir de diğer çocuklarından uzak kaldığı memleket değişikliğine daha fazla dayanamamıştı...

" Felç oldu kadıncağız. Ferit ile o yıllarda tanıştık. Henüz tıp fakültesi son sınıf öğrencisiydi. Bende Kızılay Hemşirelik Kolejini yeni bitirmiştim. 18 yaşına girdiğimde tanıdım Ferit'imi...

" Anneme fizik uygulamak için Çapa Tıp Fakültesine yatırmıştık. Ferit ve ben birbirimize aşık olmuştuk. Okulu bitirince evlenmeyi düşünmüştük. Sonra 2. Cihan Harbi patlak verdi. Ferit artık hastaneye de gelmiyordu. Ortalık çok karışıktı. Yokluk içindeydik. Maaşlarımızı geç ve eksik alıyorduk. Annemi çalıştığım kurum olan Kızılay Huzurevine yatırmak zorunda kaldım...

" Böylece hem annemle ilgileniyordum, hem de işsiz kalmıyordum. Şehremin'deki evimizi satmak zorunda kaldım. Dedim ya savaş zamanıydı ve yokluk içindeydik biz de...

O an, kafamda yüzlerce şimşekler çakıvermişti!

Yerde bulduğum kitap yeni baskıdan çıkmıştı. Ama mektuptaki tarih 1939 senesini gösteriyordu.
Fikriye Hanım anılarını anlatırken bende Ferit Beyin hala yaşadığı kanaati, öyle net oluşmuştu ki... Düşüncelerimi onunla paylaşmadan önce tezimi kanıtlamam gerekiyordu...
Çünkü, mektubun üzerindeki adrese, yani mektup o yıl asıl sahibine ulaşmayınca neden Kadıköy Kızılay Huzurevine iadesi yapılmıştı?

Fikriye Hanım konuşmasını sürdürdü:

“Bu mektup, Ferit ile son bağlantınmış, demek ki...Ne yazık ki, elime geç geçti. Ama hep gelecekmiş, hissi vardı yüreğimde. Bekledim onu. Çünkü, onu öyle seviyordum ki...

Hafiften kımıldamıştı.

"Uzun boylu ve pek de yakışıklıydı. Arkadaşlarım bizi birbirimize yakıştırırlardı..."

Gülümsedim:

" Ama sizde hala güzelsiniz. Cami yıkılmışsa bile mihrap yerinde duruyor."

Hoşuna gitmişti iltifatım. Teşekkür edip saçlarını avuçlarıyla alnından yukarı doğru sıvazladı.

Derin bir nefes daha alıp gök mavisi bakışlarını bana dikti...

“Ferit harika bir insandı. Eğer, ona da ulaşabilirsen tatlım, lütfen ona söyler misin?.. Onu hiç aklımdan, kalbinden silmedim. Onu hep düşündüğümü bilsin, istiyorum... Ve...

Bir ufak sessizlik daha oldu sözlerinin arasında... Bir derin nefes daha alıp yutkundu.
Birkaç damla gözyaşı damladı elinde tutmakta olduğu mektuba...

Işıl ışıl parlayan kızarmış ıslanan gözlerle bana adeta yalvarır gibiydi:

“...Ve ona deyin ki...Fikriye hep bekledi. Ve hiç evlenmedi! Hâlâ seni seviyormuş, deyin..."

Ellerini avuçlarıma aldım. Az önceki buluşumu anımsamıştım.

" Galiba bunu ona siz söylemek zorundasınız." Dedim gülümseyerek.

" Nasıl? Yoksa ona da mı, ulaştınız?"

Umutla ışımıştı gözleri bu kez. Canlanmıştı birden.

" Bunu yakından görelim. Hadi gelin birlikte ona gidelim..!"

Devam Edecek

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: