Merhaba Gönül Sayfama Hoşgeldiniz


Bu Blogda Ara

12 Nisan 2019 Cuma

O ÇANTA...(Son Bölüm)



Genç kız, nakliye şirketiyle görüştükten sonra doğruca duşa girdi. Duş sonrasında giyinip, telefonuna gelen konumdaki adrese doğru gitmek üzere evden çıktı.
Konumdaki adrese ulaştığında adeta dumura uğramıştı. Levent'teki gökdelene hayranlıkla bakmaktaydı. Her gün Üsküdar'dan işe giderken gözlerine dokunan iki büyük gökdelenden birine geldiğine inanamıyordu.
Çok katlı plazanın kapısından adımını atar atmaz güvenlik tarafından sıkı bir kontrolden geçti. Ana fuayeye girer girmez biri ona adıyla seslenmişti. Adını duyar duymaz başını sesin geldiği yöne doğru çevirdi.  

" Nehir Hanım değil mi?"

" Evet benim..."

" Hoş geldiniz Nehir Hanım. Buradan buyurun efendim."

Genç kız kendisini karşılayan ofis görevlisine fısıltı halinde, 'Hoş buldum' dedikten sonra onu izledi.
Ayrıca daha önce hiç gelmediği, tanımadığı bir mekanda adının seslenilmesine de oldukça çok şaşırmıştı. Bakalım, az sonra yaşayacağı hayat, onu ne gibi bir sürprizle karşılayacaktı?
Asansörden 14. Katın tuşuna basan ofis görevlisi genç adam ona hafiften gülümsedi.

" Genel müdürümüz sizi bekliyordu Nehir Hanım."

Genç kız, ne düşüneceğini, ne konuşacağını bilemedi. Ona sadece gülümsemekle yetindi.
14.kata geldiklerinde yine gördüklerine inanamadı. Yüzlerce cam panellerle ayrılmış cam bölümlerde insanlar, hararetli bir çalışma temposundaydılar. Her biri sanki uzay boşluğunun içinde yer almış cam fanusların içindeydi.

Ofis görevlisi, onu iki sıra halindeki sıralanmış, cam fanusların arasındaki şeffaf ince koridordan geçirdi. Koridorun bitiminde, tam karşıda daha büyük yine elips biçiminde cam fanus bir ofis görünmüştü. Cam ofis içinde geniş camdan bir masada 30- 35 yaşlarında yakışıklı bir adam oturmaktaydı.
Genç kız cam ofisin kapısındaki yazıyı okudu. " General Manager" yazılıydı. Kendisini işe alacak kişi demek bir genel müdürdü.
İçi içine sığmıyordu. Binlerce kelebekler sol yanına üşüşmüşlerdi. Kelebeklerin kanat çırpınışları ağzının içindeydi sanki. 

Ofis görevlisi kapıyı çalıp açtı, genç kızı içeri girmesi için eliyle buyur edip, yana doğru çekildi.
Nehir, ofise adım atar atmaz adeta kendisini rüyada yürüyor gibi ağır çekimde hissetmişti. Adımları yavaş ve çekingendi. Koltuğundan kalkıp ona doğru birkaç adım atan genç adamın yüzü ışıl ışıldı. Bakışlarındaki hayranlık açık açık okunmaktaydı:

" Hoş geldiniz Nehir Hanım. Gelmeyeceksiniz diye öyle korktum ki, bilemezsiniz. Buyurun oturun."

Genç kız, bu kez şaşkınlığını bakışlarından sözlerine bir bir çekinmeden aktardı:

" Neden? Neden gelmeyeceğimi düşündünüz? Hem niçin korktunuz? Pek anlamadım! Açıkçası kafamdaki sorularıma yanıt istiyorum. Beni nereden tanıyorsunuz? Pardon adınız kapıda okuduğum gibi mi? Yani, Ekin Toprak Ardıç mı?

Genç adam onun oturmasını bekledi. Sonra masasına geçip oturdu.

" Evet, adım Ekin Toprak Ardıç. Uluslar arası ticaret yaptığımız, bu bilgi işlem şirketinin sahibi ve yöneticisiyim. Haklısınız. Sorularınızı tek tek yanıtlayacağım. Ama önce bir şeyler içelim mi?"

Genç kız tarifsiz bir heyecanla onun teklifine kayıtsız kalamadı.

" Tabi, tabi olur... Türk kahvesi içebilirim. Lütfen..."

Genç adam masasındaki tuşa dokunur dokunmaz kapı açıldı. Az önceki ofis görevlisi genç içeri girdi.
Kahveler içilirken genç adam, önce nereden, nasıl giriş yapacağını tam düşünüyordu ki, genç kız sanki onun düşüncelerini okumuştu.

" Aslında içimdeki bir ses diyor ki..." 

Sözlerine nedensiz ara vermişti.
Çünkü, genç adam ona doğru eğildiğinde sürmüş olduğu parfümün kokusu başını döndürmüştü. Odaya girdiğinde ciğerlerine dolan kokuyla zaten ilk kez sendelemişti. Zira bu koku şehit olan sevdiği adamın devamlı sürdüğü kokuya çok benziyordu.
Kısa bir süre gözlerini yumup, buruk bir hisle iç çekti.

Genç adam, aylar önce onu, ilk kez gördüğü ana döndü. Balıkesir'e kardeşinin yemin töreni için gelmişti. Hemen yanı başında el çırpıp, yerinde duramayan genç kızı görür görmez irkilmişti! Düşlerine giren, uykularını bölen, masal prensesiyle karşı kaçmasıyla ürpermişti! Yüreği ağzına gelmiş gibi atıyordu. Önce onunla konuşup, bir yerde kahve içmek istedi. Tam teklif edecekken genç kızın parmağındaki yüzük dikkatini çekmişti. Onun sürekli, "Aşkım benim ya!" Dediğini duyunca teklif etmekten vazgeçmişti. Ama düşlerinin prensesini bir kez daha görme arzusu ile yanıp tutuşan genç adam, peş de etmemişti. Cebinden çıkarttığı not defterine, hiç düşünmeden o sözcüklerle, kimsede olmayan özel telefon numarasını karalamıştı.

O günden sonra düşlerine her gece giren genç kız bir daha görünmemişti. İşte şimdi tam karşısındaydı. Düş değil gerçekti!
Genç kız da o an yanlış anlaşılırım, düşüncesiyle
içinden geçirdiklerini söylemekten vazgeçmişti. Ama genç adam ısrarla sordu:

" İçinizden geçen ses ne diyordu Nehir Hanım?"

Genç kız utangaç bir gülüş uzattı ona:

" Garip gelecek...Belki de saçma bulacaksınız, ama..."

Genç adam israrinda kararlıydı:

" Nehir Hanım, garip gelmez. Saçma da bulmam. Lütfen paylaşın benimle o içinizden geçen sesin fısıltısını. İnanın mutlu olacağım. Hem benim de ufak bir sırrım var. Kimselerle paylaşmamış olduğum...Kim bilir, belki onu sizinle paylaşabilirim..."

Nehir, daha fazla çekingen durmadı. Genç adama tatlı bir gülüş uzattı:

" Şeyy, diyecektim ki...sanki sizi daha önce bir yerde görmüş gibi bir his var içimde..."

Genç adam o an karar verdi tüm gerçeği açıklamaya:

" Nehir Hanım, şimdi size anlatacaklarım, belki saçma gelecek biliyorum. Ama..."

Genç kız hemen atıldı:

" Ama bu haksızlık. Konuşun lütfen. Saçma bulmam. Söz!"

Gülüştüler.

Bunun üzerine cesaret bulan genç adam:

" Kadere inanır mısınız, sevgili Nehir?"

Kısa bir duraksamadan sonra genç kız: 

" Evet , inanırım." Diye fısıldadı.

Heyecandan tüm hücreleri elektrik verilmişçesine titreşmekteydi.

" Siz tam bir sene düşlerime giren kişiydiniz. Sizi ilk gördüğüm o günden sonra bir daha düşlerime girmemiştiniz. Günlerce bekledim telefonunuzu. Açmadınız. Aylar sonra aradığınızda kaderimde yazılan, düşlerimin prensesiyle yeniden karşılaşma heyecanımı size nasıl anlatsam..."

Genç kız, hiç bir şey düşünmek istemiyordu. Ne dünü, ne de yarını...
O an vardı. Sadece O an gerçekti.
Ve kaderinde ne varsa yaşayacağı o ana tutuklu kalmıştı.
Dudaklarından iki sözcük dökülmüştü:

" Sizi anlıyorum..."

Emine Pişiren/ Kocaeli

Hiç yorum yok: